Paylaş
Doğayla ve binbir tehlikeyle başbaşaydılar. Genel bir alarm hali, ölmemenin tek yoluydu.
Risk olduğunu düşünmek, olmadığını düşünüp gevşemekten iyiydi. Vahşi hayvanlar, soğuk mağaralar ve gece karanlıklar vardı onların günlük hayatında.
Oysa bizim sığınacak güvenli yerlerimiz, yemeğimiz ve suyumuz var. Peki derdimiz ne?
Dikkat edin, çoğu zaman aklınıza gelen bir negatif düşüncenin peşine takılıp, şu an her ne yaşanıyorsa bırakıyoruz.
O sevimsiz şey elimizden tutup bizi geçmişe ya da gelecekteki bir endişeye götürüyor.
Nereye götürecek?
Götürecek başka
yeri yok.
Hayallerden, ihtimallerden bihaber. Bize olan inancı sıfır. Bizi ‘zamanda mental yolculuk’a çıkartarak alt etmeye uğraşıyor.
Kim? Kendimiz.
Peki zorumuz ne?
Halbuki, Barbara Fredrickson’a göre, pozitif mikro anlar toplamı, negatif düşünceler toplamını geçiyor.
Pozitif pozitif deyip durduğumuz ve anlamını yitirmesine ramak kalmış bu duygunun içindekiler ne peki?
Anlık neşelen-meler, huzur, şükran ve ilhamlar. Bu yani.
Evet, negatif pozitiften daha yüksek bağırıyor olabilir ama pozitif anlar sayıca çok diyor Barbara.
Ve her negatif düşünceyi alt etmek için, üç pozitif düşünce gerekiyormuş.
Aslan Barbara, doğru söylüyor.
Ama negatifle moral bozmak isteyenlerinki uyanık taktik.
Negatife doğuştan zaafımız olduğundan hemen dikkatimizi çekiverirler.
Size kötü bir şey söyleyen biri, kendiniz dahil, hemen odağınızı kazanır.
Ama bana sorarsanız ucuz bir yol. Peki çıkar yolumuz ne?
Barbara’ya sormuşlar: Zorluklar karşısında bazıları kırılıp düşerken, diğerleri nasıl esneyip zıplıyor üzerlerinden? “Onlar, kendileri pozitif duygu yaratabilenler” demiş.
Bunlar kafalarını kuma gömüp negatifi yok sayan Pollyannalar değil. Her şeyin farkındalar.
Sadece, negatifin yanında pozitifi de yaşatabiliyorlar.
Felaketler karşısında bile trajediyi görüp, pansuman yapacak iyi cümleyi kurabilmek büyük meziyet anlayacağınız...
Peki bu hafta bu yazı niye? Her negatife üç pozitif koymaya ihtiyacımız olan günlerden geçtiğimizden.
Paylaş