‘Hayır’ dedi. Yok referandumdan falan bahsetmiyorum. Maira Kalman’a mektup yazmıştım ya, Kelebek kitabımın kapağını yapar mısınız diye, o hayır dedi.
Yani çok kibar ve çok güzel cümlelerin arasına sandviç yapmış cevabını ama, hayır demiş işte. Son zamanlarda bu kelimeyi böyle net bir şekilde duymadığımdan herhalde, önce bir üzüldüm. Niye hayır dediniz? A... b... c... diye şıklar vererek araştırayım dedim. Ama sonra bunun beni, o güzel cümlelerden de mahrum edeceğini düşünerek vazgeçtim. Yani, ‘aldık başımıza belayı’ denilecek tiplerden olmak istemem. Ki tamamiyle öyleyim çoğu zaman. Hayır cevabını, şımararak falan ‘evet’e çeviremeyeceğin bir duruma düştüğünde, ilk merak ettiğin soru, ‘peki neden?’ oluyor. Niye hayır? Sonra çok trajik bir film akıyor kafanda. Kendinle ilgili deliklerin hepsine giriyorsun. Kendini delik bir çorap gibi algılıyorsun doğal olarak. Güveninin ibresi gözünün önünde, dereceler gibi iniyor. “Tabi ki ‘hayır’” diyorsun. Öyle dandiksin ki çünkü! Maira Kalman çok büyük, ben çok küçüğüm... Sonra direksiyon ters yöne çevriliyor, herhalde bir tür psikolojik savunma yöntemi. Aslında olduğundan daha büyük olduğuna dair, tatlı bir özgüven zerk ediyor beyin. “Daha güzel kapak fikirlerim var zaten” diyorsun. Maira Kalman küçülürken, sen büyüyorsun. Sonra, daha da acayip bir şey oldu. Hayır kelimesini yutmaya çalışırken bir şey fark ettim. Hayır, aynı zamanda güzel bir anlama geliyor Türkçe’de, ne tuhaf! Birinin kökü Arapça, biri Türkçe ama en azından okunuşları neredeyse aynı. Sözlüğü açtım hemen. İşte karşınızda, tüm karanlık ve aydınlık yüzüyle, hayır: Hayır I, sf. İyi, hayırlı, yararlı, faydalı... II. ‘Yok, öyle değil, olmaz’ anlamlarında onamama, inkar bildiren bir söz. Bu bir işaret! Bu şu demek, ‘her hayırda bir hayır var!’. İyi ki hayır demiş, demek ki, hayırlara vesile bir ret bu. Bundan sonra, hayırı duyan arkasını çevirsin. Maira’yla ben eşitlendik, rahatladım.