Her gün kendinin biraz dışına basmak iyidir

 Öyle alışmışız ki kendimize. Nil şöyledir, böyledir. Bunu böyle yapagelmiştir ve artık yaparsa böyle yapacaktır.

Haberin Devamı

Fakat hayır. Niye öyle olsun? Niye olmuş olan, hükmünü sürsün? Birazcık cesaretle kendimizi eğip bükebiliriz. Bunun iyi tarafı, hem kendimizi hem de başkalarını şaşırtabiliriz.
Ben son zamanlarda kendimin dışına basmaya çalışıyorum. Çizgilerimin dışına taşıyorum.
Mesela şu son “Annelere Ninni”de.
Aman efendim saçım yapılı olsun, makyajım olsun; canım efendim havalı civalı klibi olsun derken... Tamam ya dedim, tamam. Çizginin dışına basıyorum!
Evde giyerim elbisemi, azcık maskara ve dudak cilası sürerim, saçlarımı da tepeden toplarım. Alırım gitarımı elime söylerim şarkımı.
Zaten şarkıyı böyle yazmadım mı! Cilasız, ham halini dinletsem n’olur?
Yıllar evvel bir röportajda, iyi bir şarkının, sadece gitarla çalındığında da çok güzel olması gerektiğini söylüyordu dünyaca ünlü bir prodüktör. “Şarkı iyiyse, testi budur” diyordu.
Gerçekten de o dönem, dünya hiti olan “Toxic” şarkısını öyle dinlemiştim ve muhteşemdi. Britney, parlayan çıplak tulumu, dans, şov vesaire tabii etkileyiciydi ama asıl şarkı iyiydi. Sonraları ne zaman şarkı yazmaya kalksam, hep gitarla iyi mi bu melodi diye bakar oldum.
Yine de bu sadeleşme benim için radikal oldu. Deniz ve Uğurcan’la bu radikal kararı alıp, cep kamerasını açıp eve girdik. Sonunda da Serdar, iPhone’uyla tek seferde çekti ‘Annelere Ninni’yi.
Gece kara kara düşündüm. Öbür düşündüğümüz klibi mi yapmalıydık... Azıcık ruj mu sürmeliydim...
Sonra ta derinde kendimi, ‘tanınan’, ‘meşhur’, ‘Nil Karaibrahimgil’ kelimeleriyle Google’lamayı bıraktım.
Yahu nedir amacım? Annelere uyusunlar diye ninni yazdım, onu söylemek, Anneler Günü’nde onlara hediye etmek.
Şimdi bu yazdığım cümlenin şatafata, çatapata ihtiyacı var mı? Yok. Klipte tek boynuzlu atların uçuşması, sakura ağaçlarının tatlı bir rüzgarda salınması şart mı? Hiç!
Attım pullu payetli ceketleri üzerimden, oh ne rahat!
Eve arkadaşım gelmiş de, ona söylermiş gibi söyledim. Bitti gitti. Koydum Youtube’a, Instagram’a.
Hayatımda hiçbir Instagram videom bu kadar dinlenmedi, iltifat almadı. Sağ olsunlar anneler, ninnimi duydular ve dilerim o gece tatlı tatlı uyudular.
Tek bir satırı akıllarında kalsa da iyi gelse, yeter bana zaten. Hayatta cebe minik bir anahtar atabilmek, kovaya bir yudum su damlatabilmek peşindeyim. Belki oldu, belki mutlu etti, bunları bir tek ben hissetmiyormuşum dedirtti.
Şimdi bu kendimin dışına basışım ve oradan duyduğum tatlı sesler beni düşündürmeye başladı. Her anlamda.
Biz şarkı yazarları, size ve kendimize karşı samimi ve gerçek olmak istiyorsak şayet, olduğumuz yerden seslenmeliyiz. Kendi yolculuğumuzdan bahsetmeliyiz. Başka şansımız yok zaten.
Beyonce’nin son albümü niye muhteşem, çünkü yaşadığı acıyı çatır çatır anlatmış. “Şimdi acırlar bana” dememiş. “Dur öfkeli görünmeyeyim” dememiş. Neyse koymuş masaya koca bir çiğ et parçası gibi hâlâ atan kalbini.
Hayatımda Beyonce dinlememiştim. Ama neyi çok yapmak istersin derseniz, o kadar gerçek hisleri o kadar şatafatlı anlatabilmek, “Lemonade” (limonata) gibi bir albümü, baştan sona film gibi çekmek isterim. (Lütfen izleyin Lemonade’i.)
Limonataya giden yol, limondan geçiyor yalnız. Şimdi bazen diyorlar, amaaan anne şarkıları anne şarkıları. Evet anne şarkıları. Kalbim şu an annelikte atıyor, size yalan mı söyleyeceğim?
Şunu unutmayalım ama, kimse sadece tek bir şey değil. “Annelere Ninni”de dediğim gibi “İçimde hâlâ küçük bir kadın dans eder”. Yakında o kadını da piste çıkaracağım, dansını edecek.
Bu sırada kendi hapşırığımı tutmayacağım ama. Kendimin dışına basmaktan ve sadeleşmekten de korkmayacağım.
Bir şarkıcı bazen, bazı yerlerden, tek gitarla spot ışıksız da geçebilmeliymiş. Bunu gördüm. Bunu bana siz gösterdiniz. Işığınızla. Anneliğinizle. Samimi olana hemencecik açılıveren gönül kapınızla.
Çok teşekkür ederim, kutlu olsun. Ayşe Arman’ın dediği gibi ‘anne gibi babaların’ da Anneler Günü’nü kutlarım.

Yazarın Tüm Yazıları