Hayat hep bir yere gitmek değildir Ayşe!

Bütün dediklerim teker teker çıktı. Kış gelicek demiştim, geldi. Ayaklarım üşüyecek demiştim, üşüdü.

Canım hep sinemaya gitmek isteyecek demiştim, istedi. Bu sabah gözümü bir açtım, lapa lapa kar. Oyun istiyor. O yolları kapatacak, sen böylece hiç yapmadığın bir şeyi yapıp, sokağa çıkacaksın. O seni top olup vurucak, sen ondan adam yapıcaksın, sen basılmadık yerlere ayak izini bırakmaya çalışıcaksın, o gıdıklanacak... Böyle giden bir oyun. Bense bu sabah, her sabah olduğu gibi ‘bir yere’ gitmek istiyorum. Hayatta kalmanın girişinde, o koşan adam işareti yok mu? Bir bacak ve bir kol hep önde değil mi esas duruş? ‘Ama benim gitmem lazım’ diyince babam bir şarkı yazdı bana:

***

hayat hep bir yere gitmek

hep bir yere varmak

değildir Ayşe

biraz gevşe!

***

Ayşe’yi Nil’den daha melodik bulmuş olacak! Peki, karıncadan uçaklara, bambulardan nehirlere herkes nereye gidiyor o zaman? Burada bir parantez açmam lazım, aklıma çok komik bir şey geldi. Son günlerde stüdyoya giderken, Batı müzik tarihi dersi alıyorum. Cd’den. Arabamda sürekli bir adam konuşuyor. Arada bir şeyler dinletiyor. Trafikte en tuhaf sesler çıkaran araba benimki. Neyse, Profesörüm Greenberg barok dönemi anlatırken dedi ki: O dönem simetri ve süs bir aradaydı. Newton’un matematiği kaos içinde düzenin ve düzen içinde kaosun varlığını gösterdi. Bach’ın müziğinde bunu görmek mümkün...tamtam tamanam tam...derken insanların doğayı o dönem kaba bulduklarını söyledi! Bakın bir İngiliz beyefendisi barok dönemde Niyagara şelaleleri için ne demiş: Bu kadar şekilsiz ve gereksizce büyük kayalardan, kendini fütursuzca aşağı bırakan bu kaba sulara bakamıyorum bile. Çok ama çok çirkin, sesi de çok yüksek!!! Kapatmayayım parantezi yazıya bağlansın.

Şimdi ben bu sabah, aynen o İngiliz beyefendisi gibi, doğaya tepki veriyorum. Bu sabah barok bir günümdeyim ve karın yolları kapamasını son derece kaba, düşüncesiz ve cüretkar buluyorum. Ayrıca bu kadar beyaz göz yoruyor. Arada başka renk de yağabilirdi. Çok da düzensiz. Hergün akşamüstü bir saat yağsa daha güzel olurdu.

Babam da bu sabah, aynen o İngiliz beyefendisi gibi, bana tepki veriyor. Barok bir güne uyanmış ve benim dışarı çıkma isteğimi yersiz, akıldışı ve abartılı buluyor. Hergün koşturmak isteyen ben, onun ritmini bozuyorum. Hayal ürünü bir işe koşturan memurum. Hem 50’ye kadar sayan, hem saklanan hem de sobeleyenim. Böyle oyun olmaz.

Karla da oyun olmaz. Bugün çıkma Ayşe.
Yazarın Tüm Yazıları