Paylaş
Ama onların tek vazifeleri kale olmak değil. Onlar aynı zamanda fil, vezir, at. Size oraya buraya gitme, çapraz gitme, L şeklinde gitme, istediğin gibi gitme özgürlüğü verirler. Bunu nasıl yaparlar? Sevilmenin verdiği cesaretle. Naparsanız yapın, bir yere kıpırdamayacaklarını bilerek. Şu ana kadarki gözlemlerim, demir atanların gerçekten uçabildiği şeklinde. Peki sevdiğimizin bizi sevdiğini ne bilicez? Onu bilemeyiz. Onu farz edicez. Farz etmek, bir şeyin yarısıdır. Yarısını da sizin sevginize ayıp olmasın isteği karşılar. Ve ta taaa sevgi sevgiyle karşılık bulur. Yenilmez olursunuz. Fakat kimse yenilmez değildir ve kimse sonsuz da değildir. Bunu öğrenmek için felaketleri beklemek ya da spiritüel yolculuğa çıkmak gerekmez. Bu her gün başımıza gelir.
2- Bizi beğenmeyenler, tipimizden, konuşmalarımızdan, yaptıklarımızdan haz etmeyenlerle hatta en kötüsü, bunu umursamayanlarla doludur dünya. Fark edilmemek, kaale alınmamak gibi en ağır cezalara çarptırıla çarpa büyürüz.
Bazılarımız büyümeyi reddeder. Ben mesela büyümeyi reddediyorum. ‘Çocuk gibi’, ‘gelişmemiş’, ‘olgunlaşamamış’ gibi lakırdılar beni etkilemez. Birinin bana ‘olgun’ demesinden, ‘yaşının gereği gibi davrandı’ demesinden ödüm kopar.
Bu yüzden saf taklidi, çocuk taklidi, çizgi film kahramanı taklidi hatta ne taklidi canım ta kendisini yaptığım çok olmuştur. Gece yatmadan masal okur uyurum. Orada her şeyi anlatıyor zaten.
3- Kalıbı bozmama çabasıyla boşa geçen hayatlar görünce üzülüyorum. Yolun sonunda hepimizin döküleceği toprak altı kalıbı belli. O güne kadar kalıp içinde kalıp çıkamamak kadar klostrofobik bir hayat düşünemiyorum. Mesela geçen gün gazetede bir ‘ünlü’ haberi vardı. Tanınmış biri, bir yandan güneşlenirken bir yandan da yanında gezdirdiği lastik bebek havuzunda, biri sarı biri siyah olan, ‘iPhone’ ve ‘Blackberry’ adını verdiği iki civcivini yüzdürmüş. Bence bu müthiş bir ruh serbestliği gerektiriyor. Sıkıysa tanınıp, kameralar çekerken bunu yapın. Kendime de söylüyorum, ben de bunu yapamam. Belki, kimsenin beni tanımadığı bi sahilde yapabilirim. Düşününce, niye yapmayayım ki?! Açıl susam açıl! Kırıl kalıp kırıl!
4- Dün, İstanbul’a PBS kanalı için çekim yapmaya gelen Jacob, Türkçe’de sevdiği birkaç şarkıyı söyledi. Bazılarına dudak büktüğümü görünce, “Biliyorum, herkes senin verdiğin tepkiyi verdi ama biz sizin ülkenizde önyargılarınızda yaşamıyoruz ki, şarkıyı beğeniyorsak, beğeniyoruz. Kim söyler, o insan bu topraklarda ne ifade eder, bilmeyiz biz” dedi. Temizliği karşısında gözlerim kamaştı, ruhumu onunla çitilemek istedim. Örnek olarak Carla Bruni’yi verdi. “Bak” dedi, “Sen Carla Bruni’yi seviyorsun, çoğu Fransız için çekilmez biri.”
Önyargısız bakabilme yetisi geliştirmem gerekiyor acilen.
Paylaş