Bir haftadır virüslerle savaşıyorum. Önce, beni öksürttüler. Sonra gücümü aldılar. Sonra, boğazımı bıçaktan dev bir topla tıkadılar, yutkunamadım.
Evsizler gibi bedenime yerleşip, çöplerde ateşler yaktılar. Alev alev yandım. Ateşim günlerce düşmedi.
İnce gözkapaklarımda bile, cayır cayır yaktılar çöplerini. Kalkamadım, konuşamadım. 10 yıldır beklenen grip virüsü dedi doktor. Antibiyotikleri paracetamollerle karıştırdım, işe yaramadı. Tir tir titreyip bekledim. Nasılsa gripti. Ölmiycektim. Birkaç gün çekicektim. Öksürüklere boğulucaktım. Ama biliyorum, geçicekti.
Hala tam olarak terk etmediler beni. Virüsler. İnsanın en büyük düşmanı. Her geçen gün daha da güçlenerek ve kendilerini yenileyerek, zayıf anlarımızı kollarlar ve doğru zaman gelince, bedenine girer, çoğalırlar. Yine de, insanın onlardan da büyük bir düşmanı daha var: diğer insanlar.
Yattığım için, televizyonu açtım. Film seyretmek dışında, neredeyse hiç kurcalamadığım kutuyu. Yattığım yerden gördüklerim, bedenimde olup bitenlerden farksız. İnsanlar çiğ çiğ birbirini yiyip, hasta düşürme peşinde. Büyük bir öfke ülkesinde yaşıyoruz. Arada bir saçmasapan bağırma ve ağlama nöbetleri geçiriyorsanız, sebebi bu. O kadar üzücü ki, bbc ve cnn’de üç vahşet haberi dönüp duruyor. Kenya, Pakistan bir de biz. Üçümüz aynı kefede, patlayan bombalar ve artan ölü sayılarıyla anılıyoruz. Birbirimizi yiyiyoruz.
Bir yandan da Tarkan’ı kemiriyoruz. Bir şarkıcıyı kıyafetinden, sözünden, albümünün isminden, başına gelen talihsizliklerden dişliyoruz. Öpüp başımızın üstüne koyarken iyiydi, yaşasın artık kemirip tükürme vaktimiz geldi. Öyleyiz biz. Cehennem fıkrası olan bir ülkeyiz. TRT’deki asenkron, bir şarkıcının başına gelebilecek en felaket şeylerden biri. Sesin başka şey söyler, görüntün başka. Ve seyretmesi çok çekilmez olur. Ne şarkın kalır, ne performansın. Bence o, negatiflerin son toplanma noktasıydı. Enerji öyle bir şey, yayını bile kaydırır. Söylenecek herşey söylendi... Neyse ki, bir noktadan sonra ancak iyi şeyler olabilir. Fizik kanunu. Ben uydurdum. Bundan sonra, çarmıha gerenlerin, dans etme sahnesi var.
Aynısını, patlayan bombalar için de söylemek isterdim. Fakat, hasta yatağımdan sadece bu kadar öfke bükebiliyorum. Üç saniyede, yüz kilometre öfkelenen bir yer olmaktan çıkalım istiyorum.
Türkiye için yeni yıl dileğim bu. Daha az öfkeli bir yer olması. Trafik var diye, kapıyı çarpıp, hemen dışarı fırlamaması. Öfkesini olmayacak şeylerden, hele ki çocuklardan çıkarmaması. Yeni yılda birbirimize, ’vitaminler moraller verelim’. Şarkılar öyle diler.