Paylaş
Huzur doluyum. İstanbul Arkeoloji Müzesi heykellerin gözlerine baktım. Mermer gözlerine. Onlar belki de hep buralarda olacak. Etten değil de mermerden mi yapılsaydım? Neyse geçti artık. Hem, heykel olup yüzyıllara şahit olmak mı, insan olup birkaç on yıl yaşamak mı? B. Ama ne acayip, her şey benzer. Hep kap kaçak, bıçak, hep kucak. Lahit denilen eski mezarların kenarlarına, ölen kişinin kabartmayla hayatını resmetmişler. Ne güzel. Kısa hikayen. Görene büyük ve bambaşka ama aslı küçük ve tek durur olan rüya: bir ömür. Hmm, bu adamınki nasıl geçmiş. Savaşmış, savaşmış, savaşmış. Sevmiş, sevmiş, sevmiş. Üzülmüş, sevinmiş, aramış. Şarap içmiş, zevke batıp çıkmış, son nefesini vermiş. Bugün de aşağı yukarı böyle olurdu herhalde. Bir şey değişmiyor mu yoksa? Tanrıların saçları çok güzel. Dışarı çıktım. Yerde, halattan bir çember vardı, içinden geçtim. Evet, hayatın çember şeklinde olduğunu biliyorum zaten.
Karşı binadaki merdivenleri çıktım. Sanayi-i nefise mektebi. Fakat içeri girmeden, avludan gecen insanlara bakmak istedim. Güneş gözlüklerimle, hop diye mermer tırabzana oturdum. Balkonda gibi oldum. İlerideki bankta yatan adama baktım. Turistlere, bir bayram sevinciyle dışarı çıkmış ailelere ve ağaçlara baktım. Manzarama, üniformalı bir adam girdi. Ona baktım. Başını kaldırıp bana baktı ve bana ‘EXCUSE ME YASAK!’ dedi. Buna, sağ elini kuzey doğudan güney batıya birkaç kez hızlıca indirerek, ‘in oradan’ hareketini de ekledi. ‘Yasak’ kelimesinin memleketin en sevilen kelimelerinden biri olduğunu bildiğimden, gülerek: “Niye?” dedim. Komiğime gidiyordu bu. Tekrar sordum, başımı sağa sola sallayarak ve kesinlikle içten gülerek: “Niye?” Cevap müthişti: “Oturma yerleri var!” Hah işte! Yakaladım! Sevmediğim şeyi kıskıvrak kedi gibi yakaladım! Oturma yerleri var demek, hmmm. Peki, ben buraya oturmak istiyorsam? Buraya da oturulabiliniyorsa? Bunun kimseye zararı yoksa?
Benim özgürlüğüm, başkasına zarar verdiğim yerde bitiyorsa, bunun kime ne zararı var? “Sadece oturma yerlerine oturulur” cümlesi, yaratıcılığı tam da karnından yumruklayan bir düşünce balonu değilse ne! Hatırlıyorum... Floransa’da, gördükleri heykeli kağıda çizmek üzere yere daire olmuş, bir düzine çocuğa, görevli şöyle diyordu: Unutmayın, doğru ya da yanlış çizmek diye bir şey yok. Aptalca çizmekten korkmayın!
Bırakın, oturulmak için yapılmamış yerlere de oturalım.
Gidilmemiş güzel yerlere sadece o pencerelerden çıkılır.
(Kapadokya’da zehirlendiğim doğru. Twitter’ıma kendi ellerimle yazdım. Fakat bu, İstanbul’da hafif ateşle geçen tatlı ve lapalı bir dinlenme gününün ötesine geçmedi. Hastane ve mide yıkanma kısmı hayal ürünüdür. O haberin gerçek insanlarla alakası yoktur. Yine de, geçmiş olsun diyenler sağ olsun.)
Paylaş