Paylaş
Biri, doğadaki bütün çiftleşme çağrılarında olduğu gibi, cayır cayır sesler çıkararak bizi baştan çıkarıyor, öteki de sonsuz gençlik güzellik vaadiyle...
Bense bu hafta sonu adada bisikletle bastırmış giderken bunları hiç düşünmüyordum. Daha çok kafamdaki düşünce şuydu: Araba olmayınca bisikletler ne hızlı!
Hayatın birazdan önüme koyacağı zincirleme rastlantılar sonucu, güzel bir evin deniz kenarındaki akşamüstü esintili bahçesinde, çok meşhur bir estetik cerrahla, Serdar Eren’le tanışacağımdan bihaberdim.
Canım bihaber olmasam, yüzüme üç beş bişey sürer, bisikletin direksiyonuna astığım için sık sık tekere kapılıp, beni aniden durdurarak zincirin yağına bulanan hırkamı çıkarırdım elbet!
Fazla kibarlık yapmadan direkt konuya girdim tabi. Orda ne kadar kalacağımızı bilmediğimden, aklıma gelen bütün soruları büyük bir hızla sormaya başladım.
Hani derinin altını ısıtıp kolajen üretmeye zorluyorlar ya o iyi mi? Dolgu nası? Demi Moore ne yaptırıyor? Yüze kök hücre enjekte ettirmek iyi bir şey mi? Bir arkadaşım şunu yaptı ok mi? Biri bunu yaptırdı doğru mu? Annemin yüzü hiçbir şey yaptırmadan çok gergin, genetik mi? Hmm demek bir kadının hormonal durumunu cildine bakarak anlıyorsunuz, nasıl olmalı yani? Gibi, cevabını dinlemeye vakit bulamadığım sorular taarruzundaydım.
Yemek için masaya geçtiğimizde, hem hızlı bisikletten hem de hızlı sorularımdan bitap düşmüş üçüncü ıspanaklı böreğimi yerkense şunu sordum: Genetik test yaptırmıştım, obezite çıktı bende. Allah aşkına söyleyin, imkan var mı ya benim obez olmama?!
Bağırsakları iyi çalışan, nefesini iyi alıp veren insan korkmasınmış.
Yüze yapılan çoğu şeyin nedeni bilinçler altında yirmi bin fersahmış. İnsan sormalıymış kendine: Niye burnum küçülsün? Niye göğsüm büyüsün? Niye bunu istiyorum?
Çünkü içten dışa bu yolculuğu yapmazsan, burunların feriştahıyla göğüslerin ilahı birleşse seni mutlu etmeyecek.
Dolgu meselesine gelince, yamalı bohça gibi durduğunda hemfikir olduk.
“Benim yüzümde hâlâ sivilce çıkıyor, niye acaba?” diye sorunca, “Gidip bir boks torbası al, giy eldivenleri yumrukla, hiç sivilcen kalmaz” dedi. “Gel, bizde bir ilaç var, kurutur” da diyebilirdi.
“Sen öfkeni yaşamayan birisin” dedi, ki doğru. “Kesin hiç bağırarak kavga etmez, bir şey fırlatmazsın” dedi, ki fırlatmam. Şiddet, kavga, sertlik beni çok rahatsız ediyor. Sivilce de benim bunu dışarı atma metaforum.Bu hafta alıyorum çuvalı.
Kanserle ilgili söylediği şey de çok ilginçti. “Hayattan vazgeçenlerin başına gelir” dedi. “Hayata tutunmayı bırakır, ellerini gevşetirsen çıkar ve kanseri yenenler çoğu zaman, tekrar yakalayanlar” dedi.
Dışarıdan öyle görünmese de, bilinçaltında burdan gitmek isteyenin yoluymuş o hastalık. Kendini sevmek, canlı kalmaya duyulan iştah, sağlıklı ego insanı koruyor.
Demi Moore yüzüne bir şey yaptırmıyor ve Ali Poyrazoğlu’nda yüzü geren bitkisel bir çay var.
Paylaş