Paylaş
Yani endişeli bir tip olarak doğuyoruz ya da doğmuyoruz. Tabi büyüdükçe hepimiz endişesizmişiz gibi yapmayı öğrendiğimizden, bunu değişik yöntemlerle ölçmüşler.
Onlarca bebeği ilk doğdukları andan, 20’li yaşlarına dek gözlemliyorlar. Bu bebeklerin hepsi beyaz, hepsi sağlıklı ve hepsinin düzenli bir aile hayatı var.
Yıllar içinde, aralıklı olarak bu kişilere çeşitli testler yapılıyor. Beynimizde amigdala denilen bir yer var. Endişelendiğimizde ya da korktuğumuzda burası, bir kavanoza konmuş yüzlerce ateşböceği gibi yanıyor. Evet beynimizde bir nevi şimşekler çakıyor. Her yerinde her an.
Her düşünce, o nörondan bu nörona sanki sayıları birleştirerek tavşan yaparmış gibi aydınlanarak bir yol çiziyor kendine. Kısacası, Kagan sorulara verilen cevaplara değil, tek bir yere bakıyor, MR aletlerinin ayna gibi gösterdiği, beynin ışıklandırmalarına. Konusu endişeyi ölçmek olduğu için de, amigdalaya.
Çok ilginç. Bir odaya bırakılmış bebecikler, yeni insanlar ve yeni oyuncaklarla karşılaştıklarında, tepkilerinde hemen ayrılıveriyorlar.
Bu durumdan korkunç rahatsız olup annesine sığınanlar, bu durumu coşkuyla karşılayıp yeni insanlara ve oyuncaklara kucak açanlar ve yavaş yavaş suya alışanlar. Tabi ortadakiler ölçümde fayda sağlamadığı için, iki uçtaki bebekleri ayırıp, baktıkça bakıyorlar amigdalalarına. Kundaktayken endişeli bebek, ergen olup saçlarıyla yüzünü kapadığında nasıl biri?
Çocukken yeniliklere kucak açabilen, büyüyünce daha stressiz bir hayat mı yaşıyor?
Bir insanın endişeli, dolayısıyla her dem gergin biri mi, yoksa rahat bırakılmış bir ip gibi rahat mı olduğu surat ifadelerinden, elini vücudunu kullanışından, ses tonundan, bir sürü şeyinden anlaşılıyor.
Ölçmesi mümkün bir şey. Üstelik hepimiz, en az diğerleri kadar tasasız görünmeyi hızla öğrenirken ve uygularken. ınsanın içi o kadar da içte değil.
Dört ayak üstündeyken endişeliysen, iki ayak üstünde de endişelisin. Trafik kazaları, kötü senaryolar, sosyal ortamlar, yetiştirmen gereken bir iş senin içinde büyük harfli, ünlemli, fosforlu. Herkeste öyle değil.
Fakat iyi bir haber var: insan, iç monoglarını kontrol edebiliyor. Bu öğrenilen bir şey. Kendi şeytanlarınla güreşebilirsin. Yenebilirsin onları.
Bu Türkiye için de bir müjde! Endişeli doğmuş bir ülke bence. Demek isterse, yeni şeylerle uyumlu olup, birbirinden ve başkalarından sürekli kötülük beklemeyebilir. Amigdalası disko lambası gibi sürekli yanmayabilir.
Ah şu iç monologlarımıza bir çekidüzen versek, kimbilir neler olur.
Paylaş