E çal hadi

Önce bu mail geldi:

"...İKSV’nin öncü sponsoru Eczacıbaşı Holding, bu yıl sanata ve sanatçıya verdiği desteğin 35. yılını kutluyor. ’Festivallerin en sesli harfi ’e’’sloganıyla yola çıktığımız bu yılki kutlamamıza, Nil Hanım’ı da dahil etmek istiyoruz. Kampanya kapsamında göndereceğimiz Eczacıbaşı’nın üç boyutlu e logosunun, sanatçılarımız tarafından yorumlanmasını rica edeceğiz..."

Sonra eve, kollarını açarak tutabileceğin büyüklükte bir e harfi geldi. Diş macunu gibi bembeyaz bir e. Ben de onu çantaymış gibi koluma asıp, dışarı çıktım. Ben ondan birşey yapana kadar, benimle gezsin hep gözümün önünde olsun diye, arabada da yanıma oturttum. Bembeyaz bir e, ’o’ bana bakıyor ben ’e’ye! E, ben bununla napıcam şimdi? Bana niye yolladılar bunu şimdi?

İki gece ben yatarken ayakucumda durdu. Üçüncü gece ben onu unuttum. Bir şey aklıma gelmiyorsa, ben onun ayağına gidemezdim. Akıl, fikirlerin büyüğü müdür, yoksa küçüğü mü? Neyse, şimdi bunu düşünemezdim. Aklıma gelen fikirleri beğenmedim. Her akla uğrayan, gezenti tiplerdi. Herkes onları bir yerden çıkarırdı. Kovaladım hepsini, kaldım bembeyaz bir harfle. Beyaz bir sayfayı doldurmak mı daha zor, beyaz bir harfi mi?

Sonra aklıma, ondan bir müzik aleti yapmak geldi. Kendimi e’ye değil, e’yi kendime benzeticektim. Kafiyeli laflarla bezeli, her telden çalan bir müzik aleti. İngilizcede ’stupidly infectious’ (aptalca bulaşıcı) denen melodilerini herkese bulaştırmak için, kendi çaldığına oynayan bir e. Daha önce keşfedilmemiş bir müzik aleti. Hem şıngırdayan, hem tıngırdayan hem de gümbürdeyen bir şey. Sallarsın, tırnaklarsın, vurursun ses çıkartır. Zaten sadece bu koşullar altında ses çıkarma ihtiyacı duyar. Değil mi.

Sonra, ’e çal hadi’ adını verdiğim bu müzik aletime, şunları yazdım: e çal hadi/ sen çal biz oynarız vallahi/ sen el perro del mar’dan ’god knows’u dinledin mi ki?/ müzikte de hayat kadar tesadüfe yer var/ ister gümbürdet, ister şıngırdat, ister tıngırdat/ olur billahi/ gümbede güm!/ tıngırı mıngır!/ şangırı şungur!/ ilk çalan sen olucaksın/ e ne duruyorsun çal hadi!

Sonra onu Kaan’a verdim. Zilleri, darbukası ve telleri takıldı. Resimdeki gibi oldu.

Sonra da oturup bunları yazdım. E, oku hadi. Sen oku, ben yazarım vallahi!
Yazarın Tüm Yazıları