Henüz uyandığım rüyamda, şişman bir çocuk, öbür limanda unuttuğum laptopumu almak üzere, o tuhaf tekneye geri bindi.
(Liman diyince gözünüzde, güneşli bir seyahat canlanmasın. Geceyarısı. Kaybolmuştum. Bu çocuk ve o Japon’a benzeyen adam, beni tekneleriyle ıstanbul’a yakın bir yere bırakmayı kabul etmişti.) O çocuk geri gelene kadar, size yeni bulduğum ruhani kas çalışmasını anlatayım. Geçenlerde, karşıma bir soru çıktı. Soru da, aslında sonunda n’si var. Asabımı bozmaya meyilli bir şey. Fakat benim asabımı bozmaya niyetim yok. Bahar yeni gelmiş bir defa, her şeye cıvıldayarak tepki veresim var... Derken, bu soru böyle balon gibi şişti birinin ağzında. Her zamanki gibi ilk tepkimi verdim. Haşin ve acımasız ve gamlı ve suçlayıcı ve bol tükürüklü olan bu cevabı kendi ağzımdan duymak, havamı hemen kararttı. Mevsimim değişti. şimdi bu dediğim şeyi daha da güçlendirmek ve ona göre davranmak zorundaydım. Kelimelerle oyunda kuraldır bu. Bir soru ve bir cevap insanı bu hale getirebilir. Cıvıldarken, gıcırdar oldum. Sonra, biraz vakti bıraktım geçsin.... O sırada, şu olan bitene başka bir tepkim var mıydı ona bakındım. ışte o sırada keşfettim ‘derdinle arana hendek açmak’ı. şöyle bir şey: Eğer iki adım geri gitmeyi başarabilirseniz, soruyla aranıza bir küçük hendek açılıyor ve önünüze nakış gibi işlenmiş bir ‘alternatif tepkiler mönüsü’ çıkıyor. Tıpkı, bir bilgisayar oyunu gibi. Sonra, iştah sizin. Hafif bir şeyler istiyorsanız, et yemezsiniz olur biter! ıki adım geri gidebilmem için araya koyduğum vakit, işe yaradı. Soru baloncuğunun, üstümdeki çekim gücünün azaldığını fırsat bilip, hemen iki geri adım attım. Bir baktım, seçtiğim şey, mönüdeki en ağır, en mideye oturan şey! Onu yemekten vazgeçtim. Onun yerine, tatlı ekşi soslu hafif olanı seçtim. Söyledim. Söyledikten sonra, baharım hiç değişmedi. Sorular, cevaplarını yiyerek uzaklaşan şeyler. Gönlünden, şöyle tebessümlü bir şey koparıp verirsen, geriye koydukları şeyse.... O da başka rüyaya :)