Herkesle konuşmadım. Herkesle konuşulmaz. Kelimeler gelir boş çekmecelerine yerleşir.
Radikal bir bavul toplayıp olduğun yeri terk etme sahnesi yaşamazsan, o cümleler hep orada kalır. Çoğu başkasına ait bir havadan sudan gelen bakış açılarıdır... Bana bildiğim şeyi bilmediğim gibi söyleyen insanlar buyursunlar.
Öyle kitaplar benle senli benli olsunlar.
Aynı şeyi birkaç yerde dediğim oldu. Test için. Dediğim gibi olduğu oldu, dediğime pişman olduğum oldu, dememiş miydim olduğum oldu. Tek yaptığımız kelime oyunuydu. Aynı şeyleri dinlemektense, iç organlarımın sesini dinlemeyi yeğlediğim çok oldu.
Eğer herkesle konuşulsaydı, dünya güzel yer olurdu.
‘Der ki’leri okuyup durdum bazen. Havaya söylenmiş herkesi kapsamış bilmişlikleri. Onları kafamın bir kenarına astığım oldu. Mesela şu Meksika lafını: Para yalnızca ucuz şeyleri satın alır. Onları satın aldığım oldu. Kendi kendimin atası olmaya çalıştığım da doğru.
Böyle soyut konuşmaları, somut örneklere tercih ettiğim zamanlar oldu. Anlayan anladığını anlasın bazen iyidir.
Her şeyin bir açıklaması olursa uyduramayız. Uyduramazsak da hem Darwin’in dediği gibi uyamayız, hem de uyuyamayız. (Şimdi babam ‘yine mi kafiye diyecek!) Ama kafiye ben olduğum sürece olacak. Aynı seste biten anlamlı cümleler beni hep kıskandıracak. Mazhar Alanson’un dediği gibi: Senin dulluğun, benim kulluğum kafiye olsun diye değil! Ayrıca.
Ne diyordum...
Herkesle konuşmuyorum, diyordum. Bazen bazı insanlar beni geri sarıp üzerine yeni kayıt yapıyorlar. Eskisini unutuyorum. Çünkü herkesle konuşmak isteyen sosyal bir maymunum. Ama yok, artık ses yapıyorum. O kadar ses yapıyorum ki söylenenleri duymuyorum. En azından aynı sayfada kalmış oluyorum.
Kıvrık sayfamda. Günün yemeği sayfamda. Hava güzelse dışarı masa atıyorum, dinleyenim çok oluyor.
Bazı insanları fosforluyorum. Onlar aydınlık sarı benim için. Dedikleri mühim. Ama demedikleri daha mühim. Neden öyle demediler? Merve’ye uyup Hindistan’a ‘silence’a gitmek istiyorum. Düşük çene ameliyatımı orada gözlerden uzak yapmak için.
Ben kendime ne diyorum bir kulak vermek için.
O kadar çok konuşuyorsunuz ki bazen -kusura bakmayın ama- insan kusurlarına bakıp duruyor. Başkalarının üzerine tuttuğu spotta, şezlonga uzanıp böbürlenmek de kötü. UVH’ye (ukalalaştıran vaysenneharikaadamsın halleri) karşı kremin de yoksa, bu insanlar adamı yakar...