Hep, çok seyahat eden ve arada bir yüzü görülen bir baba gibi hayal meyal oldu. (Yarın yine bir uğrayacakmış.) Dünya gitgide ısındığına göre, gelecekte, Fenerbahçe’de bir balkonda, şöyle bir diyalog duyabiliriz gibi oldu: - Şekerim Mars’a gelin orası serin, burada nasıl duruyorsunuz Allah aşkına? - Haklısın hayatım da, orada kiralar çok yüksek. Hem biz iyiyiz burada, alıştık yani. E tabi, tam bir kış gelmediği için, istediğim kadar eve kapanamadım. Hava dışarıda güneşli olunca, evde durursan, sende bir tuhaflık varmış gibi oluyor. Bu arada, bugünlerde Kelebek yazılarımın kitabı için çalıştığımdan, bir şey fark ettim şimdi hava demişken... Yahu ben amma çok havalardan bahsetmişim! Bahar hanım aşağı, sonbahar yaprakları yukarı, yok kış masalları, yok kuzey rüzgarları... Hava burcuyum diye mi acaba? Şiir kitapları aldım yıllar sonra, elimi süremedim daha. Güneşsizlik enerjisiyle çalışıyorum ben. Kışı bıraktım, şarkıları düşündüm. Günümüz şarkılarını. Nerede yaşadıklarını, ne kadar yaşadıklarını, bu müzik kalabalığında yollarını nasıl bulduklarını? Hayat müziksiz boş. Bunu biliyorum. Müziği ve efektleri alınmış en baba film bile, nasıl dayanılmaz olursa, hayat da müziksiz yaşayamaz. Biz fark etmeden sessizliği dolduruyor çünkü. Misal dünkü restoranda, dikkat etmezsen duyamayacağın bir müzik vardı. O, o saklı haliyle bile kapansa, herkes ‘hadi gidelim’e başlar. Oradaki sahne bitmiş gibi olur. Tamam bunda anlaştık da, ben kendimi 10 tane yeni şarkı yapmak meselesine ikna edemiyorum. Niye niye diye sorup duruyor içimden sesler. Beni eski kafalılıkla suçlayan tipler var içimde. Teenager tipler bunlar. Lady Gaga’nın Madonna’nın tırnağı bile olamayacağını söyleyince beni yaşlanmakla suçlayanlar da bunlar. Sonsuz bir tartışma içindeyiz su Gaga hanım mevzusunda. Gerçi ben de onlar kadarken, bana da Tori Amos deme Kate Bush de diyip dururdu büyükler. Ben hep Tori dedim. Kış gel, kitap bit, 10 şarkı toplan, Tori.