Paylaş
Bir tırtıl kelebek olmak üzere, kozaya girdiğinde, önce sıvıya dönüşüyormuş.
Bu sıvı haldeyken, tırtıl da değil kelebek de. Sanki bir çorba.
Ama canlı çorba.
İçinde kelebeğin bilgisini ve hayalini taşıyan hücreler dolu.
Onu kelebek yapacak olan dönüşüm de o çorbada.
Kanatlar da aslında çorbada. Sadece daha gerçekleşmemiş.
Demek ki gerçekleşmemiş hiçbir şey olmuyor değil.
Şu an olan, olmakta olan ama gerçekleşmemiş bir sürü şey var mesela.
Kozadayız ya, canlı çorbayız hepimiz şu an.
Şimdi çorbayı bir güzel yaşama zamanı.
İçinde yüzmenin, sıvısının yoğunluğunu, tadını tuzunu hissetmenin zamanı.
Bir şeylerin müjdecileri de çorbada.
Belki kanadın çıkar uçarsın sonra, belki ayakların uzar koşarsın.
Belki bakınca aynı görünürsün de, içini yenilemişsindir.
Benim kovid kozası dileğim bu.
Dilerim hepimiz en iyi halimizle, en kapsayan, en görebilen, en uyanmış halimizle çıkalım buradan.
Çıkınca, ‘nerede kalmıştık?’ demeden, kaldığın yerden değil, olduğun yerden. Eğer istersen. Bu bir fırsat.
Adına fırsat dersen. Her şey çorbayı pişirirken kendine söylediklerine bağlı aslında.
Bolluğa gelince, bu ara bir arkadaşım bolluk meditasyonu diye bir şeye davet etti beni.
Deepak Chopra’nın bolluk meditasyonu.
21 gün boyunca, ödevlerin ve dinleyerek oturduğun bir meditasyonun var. Bazen yapabiliyorum, bazen kopup gidiyorum.
En sevdiğim şey şu cümle oldu:
Ben kendi bolluğumu, sonsuz bir kaynaktan yaratırım.
Sürekli kendime bunu söyler buluyorum kendimi.
Oraya buraya yazıp, bakıyorum.
Bir masal var oğluma hep anlattığım.
Sihirli kazan masalı.
Bir anne ve kızı var. Fakirler hiçbir şeyleri yok. Açlar.
Bir gün kız ormanda ağlarken, yaşlı bir kadın ona bir kazan veriyor.
Diyor ki, bu kazana ‘pişir kazan pişir’ dersen yulaf lapası pişirir.
Dur kazan dur dersen durur.
Kız kazanı alıp, koşa koşa annesine gidiyor.
“Anne açlığımız sona erdi, bu kazana pişir deyince pişiriyor, dur deyince duruyor” diyor.
O günden sonra bir daha hiç aç kalmıyorlar ama anne bir gün, ‘pişir kazan pişir’ diyor, nasıl durduracağını unutuyor kazanı.
Kazandan taşan yulaflar, bütün mutfağa oradan bütün eve, oradan sokaklara, oradan her yere yayılıyor.
İnsanlar evlerinin pencerelerinden kaşık kaşık yulaf yiyorlar. Sonra kız eve dönüp durduruyor kazanı.
Bu bolluk meditasyonu sırasında aklıma hep bu masal geliyor.
Ya bolluğumuz yanı başımızdaysa, ellerimizden evlerimizden taşıyor da farkında değilsek...
Asıl bolluğu, bu kazan gibi sihirli bir kaynaktan, büyülü bir cümleyle çekebiliyorsak.
Ya bolluk, sahip olduklarında değil, sahip olduğun düşüncelerdeyse.
Bol gören gözlere sahip olmaktan başka ne diler insan o zaman.
İkinci dileğim de bu olsun, kozadayken bolluğumuzu görecek gözümüz, ona buram buram şükredecek gönlümüz olsun.
Paylaş