Paylaş
Neden ağladığını çözemediğiniz bu minik insan, gecenin üçünde var gücüyle bağırarak elinizi ayağınıza doladığında, gözyaşlarına boğulmadan önce bir durun. Derin bir nefes alın. Ve unutmayın.
Bu geçici. Evet, geçici.
Bu gece sonsuza dek sürmeyecek. Sabah olacak.
Sonra nice sabahlar. Ve sonra başka geceler olacak.
Buna hiç benzemeyen.
Bizim genelde bir şeylere çaresizce üzülmemizin sebebi, onları sonsuza dek öyle sanmamızmış.
Kendimizi o şeyin içinde hapis zannediyoruz.
Artık ordayız gibi bir his kaplıyor bizi. Sanki olan, milyonlarca kez tekrar edecek ve yeni bir sayfa hiç açılmayacak.
Kitaptaki cümlede, ‘bunu denizde bir dalga farz edin’ diyordu.
Dalga nasıl gelip geçerse, bu da gelip geçecek.
Sizi bir dağ gibi üzerine çıkaracak.
En tepede en çok acıtacak belki, ama sonra sizi bir baba gibi yere bırakacak. Geçip gidecek.
Dalganın üzerindeyken, dalganın tadına varın diyordu. Evet tadına varın!
O ağlamaları, uykusuzlukları kaydedin. O anın içinde eriyin.
O an her neyse içinize çekin.
Kısaca, teslim olun. Olan oluyor. Bebek ağlıyor. Kokla ağlamasını. Kokla o gece yarısını. Kokla kendinin o halini. Saçlarını.
Bir daha hiç o kadar dağılmayacak olan saçlarını.
Perişan bile olsan. Dalgan geçecek.
Sen, bir macera filmindeki korsan gemilerinin batırdığı iyi insanların filikasındasın.
Fırtına dinince, güneşli bir sabah olacak.
Ve tıpkı o filmlerde olduğu gibi, güzel bir adaya çıkacaksın.
Kısacası, bu yaşadığın bütün hayatın değil. Sadece anlık. Sadece dalga. Her şey şimdilik.
Bunu okuduktan sonra, hayatta böyle anların hepsinde bu dalga benzetmesini kullandım.
Hiçbir şeyi genellemememi, karalar bağlamamamı sağlıyor.
“Hooop dalga geldi” diyorum. “Bu da geçer yahu” diyorum.
Geçiyor da... Yaralar kapanıyor, üzerlerinde çiçekler açıyor.
İnsanın içinden, fısıldar gibi “bu geçip gidecek” demesi yeterli.
Moby Dick’teki kadar büyük dalgalar belki. Ama dalga dalgadır. Üzerine biner ve inersin.
Bazıları seni alaşağı eder, denizin dibine vurduranı bile olur.
Ama kıyıya gider ve orada kendini patlatır. Komiktir hali.
Rüzgarın elini tutarak o kadar yol gelir. Büyür de büyür sonra da bir sahilde son bulur.
İşte o sırada olanın da ömrü bu dalga gibidir.
Demem o ki, ne zaman gecenin karanlığında endişelerle, korkularla, dertlerle, kırıklıklarla baş başa kalırsanız, onlara sarılın.
Yakında yanınızdan gidecek olan bu sevimsiz misafirler, yaptıkları gürültüyle şimdi uykunuzu kaçırsa da, kapıyı çekip gidecekler.
Hep bu odada sizinle kalmayacaklar.
Islak paltoları yerleri ıslatmayacak, çamurlu çizmeleri halıları kirletmeyecek, soğuk nefesleri evinizi soğutmayacak.
Orada oldukları süre içerisinde misafirperver olmaktan bir zarar çıkmaz.
Buyursunlar gelsinler. Madem bu kadar soğuktan geldiler, bir de çorbamızı içsinler.
Nasılsa bir başka gün, portmantodan siyah pelerinlerini alıp çıkıp gidecekler.
Uzaklaşan atlarının sesleri duyulacak.
İşte o zaman biz, iyi ağırladık diyeceğiz.
Kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Paylaş