İlhan Erşahin, yıllar önce: Nil, bu şarkılar çok güzel ama şu yan sokakta senin gibi gitar çalıp, şarkı söyleyen yüzlerce kız var. Bence sen, Türkiye’ye dön ve 13 tane Türkceçe şarkı yaz.
Demişti. Ben de dinlemiştim. Aslında çoğunlukla kendimi, biraz onu, biraz da bir taksi şoförünü. Kararımı verip, dönmüştüm. Koca ’U’ dönüşleri olur ya, onlardan. Sonraki macerayı biliyorsunuz. Şimdi aynı maceranın küçük bir episodu, yine aynı karakterlerle Newyork’ta, Toronto’da ve Montreal’de geçicek.
İlhan’ın, ortaya memleketçe çok karışık Wax Poetic grubuyla, Newyork’ta birkaç konser vericem. Sonra da Kanada’da, Toronto ve Montreal caz festivalinde. Tarihleri şöyle:
1 Temmuz: The Yard/Brooklyn
5 Temmuz: Nublu/ NYC
6 Temmuz: Supermarket/Toronto
7 temmuz: Montreal Jazz Festival
Uzayıp da gidebilir, görücez. Benim için çok değişik ve yeni bir cesaret bu. İnsan bazen, sesini başka bir şeyin üzerine koyunca çok şaşırıyor. Duyulmayan laflarını duyuyo. Dünyasının başka dolmuşuna binmiş gibi, başka bir mahallesinde iniyo.
İlhan’la en son, "Hoppala" diye bir şarkı yapmıştık. Chantal da, 8 mm. klibini çekmişti Taksim’de. Belki google’ı gıdıklarsanız çıkar. Oradaki Nil mesela, benim bile ’memnun oldum’ diye tanıştığım, bir köşeme kıvrılmış kız kardeşlerden biri:) benden daha havalı. Daha komplike duruyo (ama değil, bu da onun numarası).
Kısaca, bu nedenlerle New York’a ayak bastım. Oh, iyi geldi, daha serin, yağmur ihtimali çok yüksek. Onun, sağı solu belli olmayan hava durumuyla benimki aynı. O yüzden ne zaman gelsem, lego gibi oturuyoruz. Günler burada, gündüz prova yaparak, gece çalıp söyleyerek geçicek. Ben yine şarkı söyliycem. Subab-dubab’lamiycam-hiç sevmem. Melodiler 3 dakika civarı söyleyeceklerini söyleyip gitmelidir’cilerdenim. Fakat, o sırada uyduracağım lafları da sabırsızlıkla bekliyorum. En sevdiğim şey, sahnede şarkı yazmak. Ruh çağırma seansı gibi oluyor. İniş için izin istiyosun, bazen veriyorlar bazen havada kalakalıyorsun.
İçimdeki duygulara bakılırsa; heyecan büyük: bilinmeyen bir kalkışmanın insanı özgürleştiren hali. Küçük bir merak: bu akşam Madison Square Garden’de Morrissey konseri nasıl geçicek? Büyük bir merak: acaba tam olarak ne için buradayım? Yol nereye kıvrılacak? Geçen haftalardan kalma, ama henüz bayatlamamış bir sevinç: ’seni sevmeyeni sevmek’ yazımı yazdığım Perihan Mağden, artık beni seviyormuş. Bağırmadan, yaşasın dedim içimden. Temkinli sevmiştir:) Yine de hemen, karmasını geri gönderip, yeni kitabını aldım. Yeni başladım. Annemle benim aramda geçiyor roman.
Bir duygu daha var. Büyük bir hüzün. Ama onu bugün buraya yazmıycam. Susmak istiyor. Berk’le ilgili. Bana da dokunmuş olan, sıcaktan ölen meleklerle ilgili. Canımı çok yakıyor, ölümün kurdaleyi nereden keseceğinin belli olmayışı. Bazen bir yanı bu kadar kısa tutuşu.