Geçen hafta biraz daha büyümek zorunda kaldım. Bağdat Caddesi’nin bir kaldırımında, yaşadığım sürece bir daha görmeyeceğim canım Serhan’a (Şeşen) el salladım.
Sonra o ellerle yüzümü kapattım. Çünkü pencerelerimden gördüğüm o manzarayı, bir ömür boyu unutmayacağım. Bir araba geçti, ’wish you were here’ çaldı, kalbim kaydetti. Hayattaki en büyük acının ne olduğunu da, o an orada hissettim. Oradaydı, kaldırılması imkansız gibi görülen bir ağırlıkla, iki insanın üzerine çullanmıştı. Anne ve babasının. Bu yazı da onlara zaten.
Her şeye, kaldığı yerden devam eden hayata baktım, dönüş yolunda. Köprüden geçiyordum. Herkes, acelece Avrupa’dan Asya’ya, Asya’dan Avrupa’ya gitmeye çabalıyordu. Gemiler boğaza giriyordu. Bizim için her şey biraz daha yavaştı tabii. Çünkü, günlerdir hayatın biraz dışına taşmıştık. Nefes alıp vermenin, en önemli şey olduğunu düşünen bir tarikat gibiydik. Serhan büyük bir kalpti. Hepimiz içindeymişiz. Kuşlar gibi bekledik. Kimimiz evimizde, kimimiz hastane koridorlarında, kimimiz işinde gücünde. Ona bağlandık. Ama o rengarenk bir uçan balon gibi uçup gitti. Kalbe fark etmez, kalp görmeden de çok sever dedik. Mecbur. Kabul ettik. Fakat lafım bize değil. Biraz eksilmiş de olsalar, hayata güçle sarılmaya devam etmesini en çok dilediğim iki değerli insana. Böyle parlak bir çocuğu, hayata kazandırmış olan, Buket’le Burhan’a.
Henüz bir evladım olmadı. Ama kendi oğlu yaşındaki, çok sevdiği Serhan’ın cenazesine gelecek gücü kendinde bulamayan babamdan biliyorum. Artık biliyorum. En büyük can acısı sizinkisi. Ben ne anlarım hayattan, kayıptan, evlattan, ölümden. Hiçbir şey anlamadım zaten henüz olup bitenden. Hayat denenden. Yine de, bütün bu hiçbir şeyin bana verdiği güçle söyleyecek şeylerim var, müsaade ederseniz.
Birisi bana, ana babalığın bir ömür boyu süren suçluluk duygusu olduğunu söylemişti. Fakat Serhan’ın gidişi, sizin suçunuz değil. Hepimiz için yazılı bir senaryo var. Bir vakit. Kaderin kalemi, bizim düşündüğümüz kadar hünerli değil. Bazen haksızlık geliyor. Çoğu zaman saçma. Bu durumda hem haksızlık, hem saçma, hem kiminle konuşsam suçlu. Serhan’ı kalbine almış her evde, ne yapabilirdik konuşuluyor. Hatta, ne yapabiliriz... Ben sadece siz ikinizi düşünüyorum. Keşke hayatta öyle bir gücüm olsa da, size ne muhteşem bir evlat doğurduğunuzun müjdesini yaşatsam. İçinizde, bir yandan hep bunu kutlasanız, övünseniz, kasım kasım kasılsanız. Kendinize bile hava atsanız... Gidişini, kısa bir hikaye kitabı gibi okusanız. Suçlusu, güçlüsü olmayan. O kadarcık sayfaya, neler sığdırmış olan. Dünyanın en güzel kapaklı, en derin bilgili, sevgiden, vermekten bahseden, müzikli bir kitap.
Buket ve Burhan, dilerim acınız tatlı bir sızı olana dek azalsın. En büyük övgüleri hakettiniz. En uzun sabrı hakettiniz. Ellerinden öperim.