Paylaş
Herkes korkuyla karışık şaşkın. Endişeyle karışık üzgün. Kafası karışıkla karışık içine kapanık biraz. Hava durumu bu. Ne olsun.
Yine de, yürüyoruz. Hayat akıyor. Naber’e iyilik diyoruz gayriihtiyarı.
Bir film gibi izliyoruz olup biteni, evlerimizde çay içerek. Bildiğimiz şeyleri tekrar ediyoruz, alışık olduğumuz şeyleri yapmaya devam ediyoruz. İşe gidiyoruz. Ama bir yerde bir otobüsün lastiği patlayıp, trafik duruverdi mi, kanımız çekiliyor korkudan: Niye durduk şimdi?
Konular hep buralara geliyor, açıkçası imkansız oluyor bunlar olmuyormuş gibi yapmak. Sanki hepimizin biraz biraz suçu varmış gibi olanlarda. Kaşlarımız bayraklar gibi yarıya inik, en azından iyiler de var ve çoğunlukta diye düşünmeye çalışıyoruz. Bazen oluyor. Bazı günler mümkün değil. Yeniliyoruz.
Tarih, kanlı sayfalarını açıyor teker teker. Hay Allah ömrümüz bunlara denk gelmeseydi, çocuklarımız bunlara denk gelmeseydi, canlı bomba nedir hiç bilmeseydi diyoruz. Dünyanın dokununca hüngür hüngür ağlayan yerlerini; daha espri yapmadan gülümseyen yerlerini düşünüyoruz. Şizofren bir küre şu dünya. Her yanında başka ruh hali, döndükçe dönüyor. Biz de hafif başımız dönmüş, artık neresinde doğmuşsak, oranın sancısı ya da şansıyla savruluyoruz.
Bir laf okumuştum küçükken. Hatta tişörtünü boyayıp hediye etmiştim. ‘Eğer sadece güneşli günlerde yürürsen, gideceğin yere varamazsın.’ Bugünlerde hep bu cümle geçiyor içimden bir tren gibi. Evet güneş yok. Belki de uzun bir süre olmaz. Ama yürümeye devam. Aynı yerde sayar gibi olsak da, yürüyeceğiz. Ta ki altımızdaki yol, tekrar akana kadar. Ta ki güneş sarısını tekrar yakana kadar.
Bu gidişte, her sabah uyandığımızda, kötü haberlere de kalksak, aklımızdan çıkarmamamız gereken şeyler var.
Şu dünyada her şey geçici.
Yapabileceğimiz tek şey, kendi kalbimizi ve yaptıklarımızı temiz tutmak. Hayatı yıkıp bozanlara en güzel cevap, hayat tamircileri.
İyiler daha fazla, iyiler daha çalışkan, iyiler daha sağlıklı.
Işığına kavuşmayan tünel yok.
Paylaş