Birkaç küçük sır

Yirmi dakika önce, dolunay çıktı. Ben de bir kanoya atlayıp, dolunaya doğru yola çıktım.

Haberin Devamı

Göcek’te denizin ortasındayım. ıki keçinin çıngırak sesi geldi, yandaki adadan. Gecenin bu saatinde hâlâ tepiÅŸip duruyorlar. Dolunayın da etkisi var bunda. Su sıcak. Her yer sessiz. YaklaÅŸabildiÄŸim kadar yaklaÅŸtım dolunaya ve sordum: Sırrın ne? Dedi ki: Yıldızlar kainatın gözleri. Tahmin etmiÅŸtim dedim. Gece karanlığında, meraklı meraklı açılmalarından belliydi.Â
Bundan iki saat önce, Merve’yle içimize deriiin bir nefes çektik. Dörde sayana kadar tuttuk. Altı sayana kadar verdik. Sonra bir daha. Nefesime kulak verince, herşeye şükredesim geldi. Burnumun dibindeki şeylere baktım, normalde görmediğim. Onlar da bana baktılar. Sağ olsunlar. Nefese sırrını sordum: Ben hayatın ipiyim, herşeyi birbirine dikerim dedi. Ben senin verdiğini aldım, sen benim aldığımı verdin. Keçiler bile almış olabilir verdiğim nefesi. Yoksa, dolunayda öyle tepişmezlerdi.
Ondan bir saat önce, çok uzun süre denizin içindeydim. Ellerim buruşunca anladım ki, artık dönmem gerek. Halbuki yazı, son anda saçlarından yakalamış gibiydim. Paletlerimi takıp kendimi oradan oraya fırlattım.
Bütün gün, deniz mahlukları resimlerine baktım. Bence, dünyadaki bütün tapınaklara bunlar asılmalı. Su dünyada en çok merak ettiğim şey. Keşke bir an için bütün sular çekilse, ve aşağı inip teker hepsini görsek. Değsek. Onlarla fotoğraf çektirsek. Denizin sırrı su: Aya aşıkmış. Bunu da hissetmiştim. Gelgitlerinden. Aşk gelgit demek.
Bundan da öncesi var, güneşin altında kafama bir örtü çekip, kitabıma kapanmıştım. Tom Waits’in biyografisini okuyorum. Onunla, 60’larda yaşadığı Silver Lake’deki evinde kalıyorum. Etraf çok dağınık, hep kitap, posterler (Bob Dylan ve Ray Charles)... Bukowski ve Kerouac okuyoruz. Kendimize bir menajer arıyoruz ama Herb Cohen’le karsılaşmamıza az var zaten. Besteler yapmaya başladık, hayatımız boyu Dylan şarkıları söyleyerek bir yere gelemeyiz. Karanlığı hep sevicez. Amcamızın sesinin benzeri de sesimiz olucak. Çatlıycak, patlıycak ve o kadar eski olucak ki anlattığımız hikayeler, kimse bilmezlikten gelemiycek. Küçük sırrımız da şu: San Diego’daki, 24 saat açık Rudford restorandaki ambulans şoförleri, çöpçüler ve garsonlar ne konuşursa yazıyoruz. Duyduklarımızı şarkılara anlatıcaz.
Ve adalarda keçiler koştukça, sırlar hep olucak.

Yazarın Tüm Yazıları