Bir pazartesi hikayesi

Mahatma Gandhi’nin dediği gibi, dünya ihtiyacımızı doyurucak kadarını bize verir, açgözlülüğümüzü doyuracak kadarını değil.

Haberin Devamı

Bugünlerde bunu düşünüyorum biraz. Nedir yeterli? Ne yeter bize? Ne olsa bu bana yeter deriz? Twitter’a da yazdım geçen hafta: Tüketimin bedeli, ağırlık!
Bir şeyler alıp durunca insan, daha fazlasını istedikçe, elleri kolları onu aşağı çeken, yavaşlatan, yoran torbalarla doluyor. Hafif olamıyorsun kesinlikle. Mesela elinde torbalar varken, koşabilir misin? Hayır tam tersi, enerjin düşer. Tüketmek, taşımakla kolkola gezer.
Tüketmek azaltıyor insanı, çoğaltır sanırken. Sadece ama sadece üretmek fazlalaştırıyor. Çoğu zaman bir şey aldığımda, onun kum olup avuçlarımdan döküldüğünü görüyorum. Bir şey kazanmıyorum onu kendime ekleyerek. Başkalarına bir şey eklemek, evet evet, kesinlikle bu insanın kurtuluşu!
Her düşünceyi, anekdotlarla örneklemek gibi bir huyu olan hayat, karşıma bu küçük hikayeyi çıkarıverdi benim. Buyurun, siz de kulak verin:
Bir bankacı, Nikaragua’nın küçük bir köyünde, güneşin batışını seyretmektedir. Bir balıkçının, teknesiyle sahile yanaştığını görür.
Teknede birkaç büyük tuna balığı vardır. Balıkçıyı övgülere boğar ve sorar; “Bunları tutmak ne kadar zamanınızı aldı?” “Çok az bir zaman” der balıkçı. Bankacı, neden daha fazla zaman harcayıp, daha çok balık tutmadığını sorar hemen. “Bu tuttuklarım ailemi doyurmaya ve arkadaşlarımla paylaşmaya yeter de artar bile!” der balıkçı.
“Peki...” der bankacı, “geri kalan zamanında ne yaparsın?” “Geç saate kadar uyurum, biraz balık tutarım, çocuklarımla oynarım, karımla siesta yapar, akşama doğru köye iner biraz şarap içip arkadaşlarımla gitar çalarım. Çok meşgul bir adamım ben senyor! Hayatım doludur.”
Bankacı güler. “Ben bir Harvard mezunuyum ve sana yardım edebilirim. Eğer balık tutmaya daha fazla zaman ayırırsan, daha büyük bir tekne alırsın. O büyük tekneden elde edeceğin gelirle, birkaç tekne daha alırsın. Bir süre sonra, küçük bir balıkçı filon olur. Araya kimseyi sokmadan, pazara direkt kendin girer ve büyük satıcılardan biri olursun. Üretim, dağıtım her şey tamamen senin kontrolünde olur. Bu küçük kasabadan çıkıp, Managua’ya taşınırsın. Hatta en sonunda, tüm bu işleri New York merkezinden kontrol edersin.”
“Ama senyor, bu dediğinizin olması ne kadar zaman alır?”
“15-20 yıl” der bankacı.
“Peki ya sonra, senyor?”
Bankacı gülerek: “İşte işin en güzel kısmı orda! Doğru zamanda, şirketini satar ya da hisselerini halka açar ve çok zengin olursun. Milyonların olur!”
“Milyonlarım ha senyor!! Peki sonra?”
“Sonra, emekli olursun. Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşir, geç saate kadar uyur, biraz balık tutar, çocuklarınla oynar, karınla siesta yapar, akşamları köye inip biraz şarap eşliğinde arkadaşlarınla gitar çalarsın.”

 

Yazarın Tüm Yazıları