Bir öküzü çok sevdim

O da beni çok/ o da beni çok/ o da beni çok sevsin... diye gidiyor sanki. Hürriyet Kelebek gazetesi için, bir adet cowparade ineği verildi bana.

Yaşasın tasarımcı kimliğim devam ediyor diyip, Eczacıbaşı’nın E’sinden sonra bana verilen bir üç boyutlu bembeyaz şeyi daha kabul ettim. Bu sefer bir harf değil bir inek. Benim inek, aşık. Gövdesinden, kocaman iki megafon çıkıyor. Ve bu ineğin yanından geçerseniz, bir şarkı çalıcak. Şarkıyı ben söylüyorum. Şarkının adı da, malum bir inek kaçınılmaz olarak bir öküze aşık olacağından, "Bir öküzü çok sevdim". Evet, İbrahim Tatlıses’in, "Bir kulunu çok sevdim"inden ilham aldım. Şarkı güzel oldu, biraz ciddi/duygusal tarzında. Bir DJ alıp, remix’leyip şarkı haline getirmezse, tamamlayıp bir sonraki albümüme, aynı bu sözlerle koyma tehlikem var. Ki bu durumda düpedüz bir insana öküz demiş olucam...

İneğim, Bebek Parkı’nda sergilenecek. Eğer elektrik çekmeyi becerebilirsek, önünden geçerseniz şarkısını söyliycek. Elektriği çekememe ihtimalimiz var. O zaman hayal edin. Bu sözlere, bir melodi mırıldanıverin yanından geçerken. (Mırıldanıverin çok komik kelimeymiş. Mırıldan zaten komik, bir de üstüne böyle bir özensizlik eki aldığında...)

Ayrıca, bu ineğin megafonlarına istediğiniz müzikçalar bir aleti bağladığınızda (ipod olsun, olmasın) megafonlarından istediğinizi dinleyebilirsiniz. Biz Kaan’la, bunun, mesela bir radyo istasyonu lobisinde çok güzel durabileceğini düşündük. Belki de, onlardan biri satın alır. Ben de böylece istediğimde ziyarete gidebilirim. Satılırsa o para, şehirdeki hayır kurumlarına bağışlanıcak. Bu yüzden ballandırmaktan geri durmuyorum.

Bazen yaptığımız şeylerin tam olarak nerelere çarparak, deliğe girdiğini merak ediyorum. Peşlerine düşüyorum. Geri sarmaya uğraşıyorum. Sanki bir paten bulsam rahatlıycakmışım gibi geliyor. Hepimizin her gün yaptığı şey bu, sadece ben biraz karışık anlattım.

Becerdiğimiz şeyi, nasıl becerdiğimizle ilgili iksirin peşindeyiz ya, onu diyorum. O iksiri seri üretime sokmak istiyoruz ya mümkünse. Mümkün değil ama. Evet, ineğim bir başyapıt olarak tarihe kalmıycak ama yine de toplar nerelere çarptı da, ses çıkaran bir inek yapmayı becerdim, diye sorunca sorunun yanlış olduğunu görüyorum. Becerdik, diye sormalıyım.

Herşey insanı kuşatan, insanın kendini çevrelediği diğer insanlar sayesinde oluyor. Bu durumda, insanın etrafına dizmemesi gerekenlerin başında ama’cılar gelir. Onlar, "...ama şu şu şu nedenle bu olmaz ki" derler. En tehlikelisi de, zaten fikrinden ürken insan onu bırakıverir elinden.

Bir de: "Sen şahanesin"ciler var. Onlar da, seni koşu bandında saydırır. Alkış duyarsan koşarsın, ama aynı yerde sayarsın çünkü kimse sana arada bir sapman gerektiğini söylemez. Benim favori insan topluluğum, bir şeyi niye yapamayacağını sana söylemeyenler, sana onu yapabilmenin nasıl mümkün olduğunu söyleyenler. "Sen yaparsın olur"cular. Ben çok şanslıyım, o çok ender insanlardan birkaçı başımı sağa sola çevirince, beliriyorlar. Onlar kim olduklarını biliyorlar. Onlar çalar, ben oynarım.

Bir öküzü çok da severim, Bebek’e elektrik de çekerim, NilFM diye bir radyo istasyonu kurar, ineğimden yayın da yaparım. Yeter ki, onlar susmasınlar. Neler olur. (Cevap: Herşey)
Yazarın Tüm Yazıları