Paylaş
Hayatımızın yüzde doksan dokuz nokta dokuzu, bir şeyleri öngörmekle geçiyor. Eğer böyle yaparsam şöyle olur, eğer buraya gidersem böyle olmaz, şunu dersem şu olur.
Mu? Bunu hiç bilmiyoruz. Çünkü bu öngörülere göre verdiğimiz kararı uygulayarak, korktuğumuz sonuçlardan kaçınarak yaşayıp gidiyoruz. Kimse bize yarışma programlarındaki gibi, öbür opsiyonları açmıyor. Biz de yarışmacılar gibi, onları görünce, elimizi alnımıza şaplatıp “Hadiii yaaaa!” demiyoruz. Ama eminim derdik, yani bilebilseydik. Bilebilemeyiz ama. Hayat öyle işlemiyor.
Her şey kuantumdaki parçacıklar gibi büyük bir bilinmezlikle sıçramalar yapıp duruyor. Herkesin, her durumun bir ruh hali ve barındırdığı büyük ihtimalleri var. Mesela bir insan, tek bir insan beklenmedik yüz bin tepki verebilir. Denemiyoruz ki. Çoğu şeye yeltenmiyoruz bile. Halbuki hayat, halbuki zafer, halbuki mutluluk yeltenenlerin! Cüret edenlerin! Risk alanların! İhtimalin içine atlayanların! Korka korka atlayanların hem de!
Başkalarının yaşadıklarından da çok yola çıkamayız, çünkü ‘her yiğidin yoğurt yiyişi vardır’, her insanın da bir şeyi yaşayışı farklıdır. “Filanca böyle yapınca, şöyle oldu” örnek teşkil etmez kanımca. Çünkü o filanca, bense benim. Filancalara göre hareket edemem. Kendim denemeden bilemem. Söylemezsem cevabı duyamam. Kalkıp gitmezsem, göremem. İtmezsem açamam.
Tabii ki hayatın ekonomisi ve zamanın korkunç hızı, bizi bazı şeyleri yaşamadan bilir gibi yapmaya mecbur kılar. Her şeyi deneyemeyiz. Kafamızda bir harita, haritada merkezler vardır. Her köye uğrarsak, gideceğimiz yere varamayız. “Orada zaten şunlar şunlar vardır” deriz ama için için biliriz ki, biz bir şeyin içine girdikçe işler değişecektir.
İçine girdiğimiz her durumu, sadece kendimize ait olan biricik bir şekilde değiştiririz. Güzelleştiririz. Doğuştan gelen süper gücümüz bu bence. Değiştirme gücü. Güzelleştirme gücü. İyiye kullanan var, hiç kullanmayan var.
Yine de en üzücüsü, yaşamadan bilenler var.
Paylaş