Midemdeki bütün pastaneler, cafeler, fırınlar ve kasaplar 24 saat açıktı. Mozaik pastayı pudingle yapmayı, kiloma dikkat etmek addediyordum.
Aslında gizliden, hafif balıketi olmayı tercih bile ederdim. Sonra birden o çıktı karşıma. New York Times’da listede görüp, sırf adından dolayı asla almayacağım o kitap. Evet, beslenme konusunu eşelemeye başlamıştım yavaştan. Ama daha entelektüel bir giriş yapıp, Michael Pollan’in ’Omnivore’s dillemma’sını (hem etobur hem otobur olanın ikilemi) okumaya başlamıştım. Aslanın, kaplanın, böceğin ne zaman ne yiyeceğiyle ilgili kafası netken, insan türünün kafası niye karışmıştı. Ne zamanlar, ne yemeliyim sorusuyla nasıl baş başa kalmıştık.
Evet, dediğim gibi, sonra birden o çıktı karşıma. Türkçe’ye yerleşmiş. Havaalanında, kitapçıdaki rafta, bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. ’Zarif Çıtır’ diyor burda kendine. Offf, uçakta okurum, sonra da otelde unuturum, eve bile götürmem diye aldım. Şu an annemde. Tam bir, kadın kadına dedikodu ağzıyla yazılmış. Fakat etkiledi beni. Korkarım. Midemde o bahsettiğim dükkanların, Uğur Dündar gibi mutfaklarına girmek zorunda kaldım. Vahşeti, zehiri, zararı gördüm. Milyar dolarların döndüğü bir iş gördüm, besin yerine. Bu kitabı, ağzına bir lokma bir şey atan herkes okusun.
Daha ilk cümlemden, bir anda SIKI yönetim ilan edip, her zararlıdan elimi eteğimi çekemeyeceğimi anlamışsınızdır. Nitekim, biraz evvel sinemada kremalı bisküvi, browni yedim. Eve gelince de tost yaptım kendime. Saat de şu an 23:18. Sinemada bana, ağzıma attığımın ’yemek bile olmadığını’ söyledi, zarif çıtırcı iki arkadaşım. Haklılar. Kremalı bisküvinin ağzını, belki nefessizlikten boğulur diye, iyice kıvırıp çantama koydum. İkinci yarıda da karnım ağrıdı. Psikolojik.
Zaten psikolojiyi etkiliyormuş yediklerimiz. Hayvanları ve onlardan gelen süt, yumurta ne varsa yediğimizde, bir anlamda zehirleniyormuşuz. Ölürken çektikleri acıları, çabuk büyüsünler diye içirilen hormonları, antibiyotikleri de yutuyormuşuz. ’Light’ olan çoğu şey, şekersizliğini aspartam denilen zehire borçluymuş. Biz biz olalım, hastalıktan ve koca popolardan korunmak için hayvanlar ve verdiklerinden uzak duralımışmış. Bize salık verilen, hayvansal protein kalsiyum demirler bin bir zehire bulanmışmış. Bu sağlıksızlığı bize açıklamamaları ve yalanlarla ağzımıza bir şeyler sokuşturup durmaları hep, politikacıların da içinde yer aldığı, koca para cumhuriyeti yüzündenmiş. Meyveler ve yeşil sebzelerden aynılarını alabilsek, enerjimiz, moralimiz nasıl da yükselirmiş.
Özellikle, hayvanların kesimi ile ilgili bölümler vahşet içeriyor. Hiç kanat açamamış tavuklardan mı yani, tavuk kanatları falan? Şekeri, asiti içecekleri ve beyaz unu ispiyonlayacak satırım kalmadı. Kafam iyice karışık. Michael Pollan bir kitap daha yazdı yeni. ’In defense of food’ (yemekten yana).
Belki sevdiğim birkaç şeyle yan yana durabiliyorumdur. Yoksa yandım.