Paylaş
Hayattaki bütün seçimlerini babası yapmıştı.
Onun giremediği okullara girmiş, onun koşamadığı maratonları koşmuş, onun yarım bıraktığı piyanoyu tamamlamıştı.
Fakat tuhaf bir şekilde, tekerleklerini rayda hissetmiyordu.
Kendi yolunda, virajlarında gitmiyordu.
Zaten bu yüzden de işler yolunda gitmiyordu.
Hayatı akmıyordu. Yelkenleri rüzgar almıyordu bir türlü.
Sonra birden, bir başkasının rüyasını gerçekleştirmekte olduğunu fark etti.
Başkasının rüyasını yaşıyordu. Şimdi böyle yazınca bilimkurgu filmi gibi ama gerçek.
Dünyada milyonlarca kişi, fark etmeden, bir başkasının rüyasında.
Kimi babasının, kimi annesinin, kimi karısının kocasının sevgilisinin büyük babasının, hatta bazen dostunun ya da düşmanının.
İşte bu yüzden bir parça yok gibi hayatlarında.
O parçanın yerine çeşitli dolgu malzemeleri konuyor sonradan.
Bir çocuk ilk başta koşmayı seviyor. Sadece koşmayı. Oraya ya da buraya fark etmez.
Saçlarındaki rüzgarı seviyor, hızlı gidebilmeyi.
Sonra birileri bana koş, ağaca koş, kim birinci demeye başlıyor ve affedersiniz ama içine ediyor güzelim koşmanın.
‘Karışmamak’ ne kadar zor. Yönlendirmemek. Şahitlik edebilmek ne kadar zor.
Durup gözlemlemek. Geçenlerde, uzun uzun marangozun ne yaptığını anlatıyordum onu merakla izleyen oğluma.
Sonra kendime sus dedim.
O gözleriyle okuyor şu an zaten, ben neden okuyorum ki olup biteni?
Sorarsa söylerim. Susmak da zor.
Kendi haline bırakmak, ‘kendiliğinden’e güvenmek ne zor. Bu kası çalıştırmamışız.
Bu güveni ne bir yavruya ne de bir yetişkine duymamışız.
İnsan başkasının rüyasında olduğunu anlayınca, kendi hayatında uyanabilir.
Silkeler üzerinden ona giydirilenleri.
Silkeler şöyle bir beklentileri. A, ne bu.
“Ben sizin hayallerinizin, beklentilerinizin başrolü müyüm, hayat sahne mi, gözlerinizdeki spot mu, alkışlarınızla mı yaşıyorum” diyebilir pekala.
Demek için uyanış gerek ama. Kızın dediği gibi, ‘ben babamın rüyasındaydım’ı fark edebilmek gerek.
İnsan büyürken rüyalar kataloğundan rüya beğeniyor kendine.
Herkes en nihayetinde rüyasını yaşamasa da, başucundaki komidinin içindeki kadife mücevher kutusunun içindeki buruşturulmuş kağıtta, yazıyor işte rüya.
Samanlı kağıda kurşun kalemle yazılmış olsa da.
Yazıyor bir şey. Ve insan onu, başucundaki komidinin içindeki kadife mücevher kutusunun içindeki buruşturulmuş kağıt gibi boş veriyor.
İşi gücü oluyor insanın. Çoluğu çocuğu. Bir sürü sorumluluğu. Filmlerde seyrediyor rüyalarını rafa kaldırmayanları.
Bence kimse hayallerini başkasına zerk etmemeli.
Özellikle çocuğun varsa, bunu başarmayı her gün kendine hatırlatmalısın.
Koşmayı kurallara bağlayan, marangoza alt yazı koyan, onu oraya buraya koşturup kendi gidemediğin sokaklara sürükleyen olmamak.
İşte bütün mesele bu.
Başkasının rüyasında yaşadığını fark eden de, uyanıp yüzünü yıkamalı.
Koşa koşa eve gidip, o samanlı kağıda kurşun kalemle yazdığı şeyi okumalı. Sonra da şunu hiç unutmamalı. Bugün yeni bir gün.
Ne mutlu kendi rüyasına uyananlara.
Paylaş