Paylaş
Tacize uğramış bir oyuncu çıkıp hikayesini anlattı ve sonra bir sürü oyuncu daha, uzattığı o incecik ipi tuttu ve ‘ben de’ dedi.
“Bana da oldu aynısı” dedi.
Sonra o kadar çok kişi “me too” dedi ki, bu koca bir devin sesi gibi dünyadan uzaya kadar yankılandı.
Kötülüğü yapanların bazıları cezalarını aldı evet ama asıl önemlisi, gelecek nesiller için ‘gücün taciz hakkı’ diye bir şey yeryüzünden silinecekler listesine girdi.
Hemen silinmedi elbet ama o listeye girmesi bile umut verici.
Bütün bunlar, cesur bir yürek çıkıp hikayesini anlatabildi diye oldu.
Hayatımda, bana söylemesi çok zor gelen bir şeyi bazen bir mucizeyle ağzımdan çıkarıverdiğimde şaşırıyorum masadaki ‘ben de’ sayısına.
Şaşkınlıkla, “Sen de mi diyorum, senin çocuğun da mı böyle, senin de mi sırtın ağrıyor, sen de mi uyuyamıyorsun bazen” diyorum.
“A sizinki de mi, siz de mi, sizin de mi...”
İşte o an, içimde sanki yağmurlu kaldırıma boca edilen ılık sular gibi bir his oluyor.
Akıp gidiyor tıkanıklık.
Hayatın kendisinde varmış zaten, bana has değilmiş ki diyorum.
Hepimiz her daim her şeyin yolunda olduğunu göstermeye dair bir huy edinmişiz.
Sosyal medya da tabi bu her şey yolunda albümünün en büyük yayıncısı.
Güzel giyinerek, gülerek, havadan sudan bahsederek ve hayatımızın manzarasını gerçekten yaşamadan post etmeye bakarak, saklıyoruz kocaman filleri.
Halbuki filler dolu içimizde.
Ruhumuzun kablolarını kemiren fareler, kafamızı kurcalayan örümcekler, masanın altına saklanmaya çalışan filler var.
Birinin ayak seslerini duydular mı, ‘şşş’ diyorlar ‘sessiz olun ya da güzel bir şey postlayın, bizi fark etmeden geçip gitsin.’
Çoğu zaman da öyle oluyor zaten.
Ama bazen... Biri çıkıp, hiç beklenmedik bir şekilde faresinden, örümceğinden ya da filinden bahsediyor.
Ağzını açıyor ve çıkarıyor boğazını tıkayan o çekirdeği.
Diğerleri önce bir yutkunuyorlar.
Sonra, o fareden bende de var, örümceği ben de gördüm, fili ben de çıkaramıyorum diyor.
İşte asıl konuşma o zaman başlıyor.
Havadan sudan konuşmalar yerini dağlara, taşlara, yokuşlara bırakıyor ve biz görünmez bir iplikle birbirimize bağlanmaya başlıyoruz.
Dünyada tek olmadığımızı bilmenin o yatıştırıcı etkisi iyileştiriyor ağrıyan yerlerimizi.
Ben senin, sen benim, biz onun ılık banyosuna giriyoruz.
Biraz sen oluyorum, sen biraz ben. Aa ben de böyle, benimki de aynı böyle diyoruz.
O kadar komiğiz ki aslında saklamaya çalışırken içimizdeki korkuları ve başımızdan geçenleri.
Birbirimize doğru yürürken arkamıza saklanmış, görünmediğinden emin ama hayli beceriksiz bir gölgeler topluluğu var.
Ne zaman birininki, dışarı adım atıp kendini gösterme cesaretini bulsa, herkesinki çıkıyor ortaya.
Ben de görülmek, fark edilmek ve duyulmak istiyorum diyor.
Tamam, sosyal medyaya her şey yolunda, harikalar diyarındayım, fitim, güzelim, varlıklıyım, kıyafetlerim bunlar, yediklerim şunları koyalım da, sosyal hayatta arada bir de ağzımızdan kaçırıverelim bizi kıran, düşündüren, korkutan şeyleri.
Göreceğiz o zaman ‘ben de’nin gücünü.
Ben de korkuyorum, bana da oldu, benimki de’leri duydukça, bunun grup terapi gibi bir şey olduğunu fark edeceğiz.
İçimizde ve dışımızdaki düşmanları birlikte def edeceğiz.
Belki de insanı, hiçbir şeyde tek başına olmadığı duygusu kurtaracak.
Paylaş