Adettendir. İnsan, kıskandığı birini kötüler. Beğendiği yerlerine dokunmadan, eve giren hırsız paniğiyle, onun çekmecelerini dağıtır.
Tek amacı, birkaç uyduruk şey bulmak ve ışığın altına getirmektir. Bunu yaparken kesinlikle saçmalar. Kesinlikle keskin, edepsiz kelimeler kullanır. Eline aldığı bıçakla girdiği bu yabancının evinde, kendini yapayalnız hisseder. Bu kadar tek ve çaresiz olmak insanı saldırganlaştırır. Aslında, ’evet, erkek olsaydım/kadın olsaydım ben de onu beğenirdim’ diyemeyeceğimize göre-bunu diyenimiz çıkmamıştır- karşımızdakini seçiminin kötülüğüne ikna etmeye çabalarız. Kıskançlık, bir paragrafla, bu kadar fena bir şey işte. İnsanı canlıyken kemirir. Kendini kemirtir.
’O halde dostlarım, gelin kıskanmayalım’a falan bağlamayacağım tabiki konuyu. Mümkün değil çünkü. Kıskançlık azaltılabilir mi? Peki, bu konuyu araştırmaya calışayım... Hmmm, eğer insan etrafındaki beğeneceği insan kriterlerini yükseltmeyi başarırsa belki. Bunu başarmanın yolu, kendini daha da iyi hale getirmek. Bunu beğenmedim gerçi. Keskin sirke, küpüne zarar duruyor bu biraz. Bu yarış insanı kepek ekmeklerine, spor salonlarına, estetisyenlere ve terapistlere mahkûm edebilir. Tabi ki fizik önemli ama... Hergün yaşlandığımıza göre, ben bunun üzerine bütün paramı yatırmam.
Buldum! İkinci bir şey buldum. Şu en doğudaki, en yüksek dağlardaki insanların söylediklerini yapalım. Gerçi onlar günlük hayata uygulanamıyor ama olsun. Deneriz. Kendimizle barışık olarak da, kıskançlığı azaltabiliriz demek istiycektim. Yani o zaman, ’kendini beğenmiş’ olmadan, kendimizi beğeniyor olucaz. Bu da bizi, beğendiklerimizle mukayesede bir adım ileri götürecek. Götürebilir yani. Savaş daha zor başlar. Yani...
Peki ben, şimdi niye bu konuyu açtım? Bunu, bir gerçek olarak, geçenlerde kıskıvrak yakaladım da ondan. İnanın bu gerçeğin suratına bakmaktan, ben de en az sizin kadar hoşlanmıyorum. Hatta, uyduruk dediğim bütün kız ve kadınların hakikaten uyduruk olmasını dilerdim. Ama değiller. Onlar iyiler. Ben kimim ki onları kendimle kıyaslayıp, yakın görüyorum ve bu hoşuma gitmiyor? Bu kıyaslamanın egosu nereden geliyor? Söyleyeyim, hayvanlar aleminden. İnsanın zerre kadar sivilleşmiş olduğuna inanmıyorum. Sivil-miş gibi yapıyor. Toplumsallaş-mış gibi, eriyik hale gelmeye calışıyor. Ben buna inanmayan biri olarak, bunun nedenini de düşündüm, ve beni deli hastanesine falan kapatmaya çalışsanız da söyleyip durucam: İnsan, diğerleriyle olan bu koca gen savaşında, sevdiğinin (ki çok beğeniyor), beğendiği biriyle biraraya gelmesinden fosilsi bir ürperti duyuyor. Onların yavrulaması, evrimde bir sonraki halka demek olabilir. İnsan, bu ürpertisinin nedenini anlamak için, çocukluğuna kadar geri gitmemeli. Yetmez. Yüzbinlerce yıl geri gitmesi lazım, bu ürpertiyi anlamak için.
O kadar geri gidemeyiz. Çünkü aynı zamanda hep ordayız.
(Haftaya: insan beğenmediğini de kıskanabilir, ama çok daha az)