Antika kadınlar

Aynen şöyle yazıyordu, Getty Villa Müzesi’nin duvarında:
Antikçağda kadınlar...

Eğer tabiatın size verdiği imkanların gerisine düşmemişseniz ve erkekler, hakkınızda iyi veya kötü pek bir şey konuşmuyorsa, itibarınız yerinde demektir.
Thucydides
Vay be! diye düşündüm, demek bundan üç bin yıl önce, Antik Yunan’da başım dik yürüyebilmek için bugünün tam tersi olmam lazımdı. Hakkımda ne kadar az konuşulursa o kadar iyi diye düşünerek, mümkün olduğunca az ses çıkaracaktım. Asla patırtı koparmaya çalışmayacak, bir şeyler yapıp alkış almazsam ölüye benzer hissetmiyecektim. Belki de bu benim için, büyük bir eziyet olurdu. Yani eğer içimde bugünkü gibi, dışarı çıkmaya çalışan bu kadar şey tıkışmış olsaydı, onları nasıl budardım? Susup oturabilir miydim!
Sonra bir vay be! de, kadınlar olarak aldığımız yola bakarak dedim.
Sen kalk, topuklarınla, memelerinle, upuzun saçlarınla üçbin yıl kadar kısa bir zamanda, bugünkü tahtına otur.
Gökdelenlerin tepesinde şirket yönet, gazetelerde koca röportajın çıksın, Forbes listelerinde erkeklerle aşık at, spotlar altında şarkılar söyle ve üstelik tüm bunlar itibar hanene yazılsın.
Bravo doğrusu.
Sıkı maraton.
Yıllardır, neden bilmem, kadınlara susturucu takmaya çalışan her zihniyete başkaldırıyorum. Halbuki ben şanslıydım, hayatımda kimse önüme bariyer koymaya çalışmadı.
Bu avukatlığın davasını, geçmiş hayatlarda mı aramalı bilmiyorum. Ya da, ta antikçağdan bugüne yürüyen kadınların genlerinin küçük şifrelerini mi taşıyorum içimde?
Bir keresinde, aile dizimi diye bir şey yapmıştım Svagito diye bir adamla.
Bana, benim anneanne, babaanne ve annemden yadigar bir meşale taşıdığımı söylemişti. Anneannem felsefe hocasıymış, feminist bir yanı varmış. Babaannem şairmiş. şiir kitapları var. Annem de hem çalışır hem büyütür hem de güler.
Svagito, aileleri geriye doğru dizip, nelerin sana aktarıldığını araştıran tuhaf bir drama yaptırıyor. ‘Sen, bu ailede senden önce gelen kadınların dikemedikleri bayrağı dikmiş olabilirsin’ demişti bana. ‘Sana genleri yoluyla güçlerini aktardılar ki, başarabilesin.’ Doğru muydu bilmiyorum, ama gözlerim dolmaya başlamıştı. ‘Onlara, arada bir içinden teşekkür etmelisin’ deyince de, ağlamaya başlamıştım...

Belki de, bugünlere gelene kadar yürüdüğümüz kaldırım taşları, yaşamış her kadının kan, ter ve gözyaşıyla yıkanmıştır.

Hepsi teşekkürü hak etmiştir.
Yazarın Tüm Yazıları