Ana babalığa giriş

Anladım ben. Bu kurs bitmeyecek.

Haberin Devamı

Bu dersten hiç geçilmeyecek. Hep ama hep ‘ana baba 101’ okunacak.
Bir dönem bitince, yeni dönemde tekrar edilecek. Hep sınıfta kalınacak.
Bu kursta, hem yirmilerindekiler hem de seksenindekiler beraber okuyacak.
Bu dersin sınavıydı, çoktan seçmelisiydi olmayacak.
O sırada kalpten doğruluğuna inandığın şeyler, cevap olacak.
Bazıları uyacak bazıları uymayacak.
Kurşun kalemle cevaplanan şeyler sürekli silinip, yeni varılan sonuçlarla değiştirilecek.
Sınıfta herkes senin ana babalığınla ilgili ahkam kesecek.
Nedense, dediklerinin hiçbiri seni tam kesmeyecek.
Senin çocuğa tam uymayacak sanki.
Senin içinde, çocukluğundan, korkularından, yaşadıklarından oluşturduğun cevapların olacak, onları vereceksin.
Bazen de bilmediğin yerden çıkacak sorular.
Bilmiyorum diyeceksin. Bilmiyorum.
Ana baba 101, herkesin çocuğu tarafından an be an test edildiği ve bu sayede en çok da kendi hakkında bilgi edindiği bir tür otobiyografik ders olacak.
Sen çocuğunun biyografisini tarafsız bir şekilde yazmak üzere yola çıkacaksın elbet ama git gide ne kadar da otobiyografik olduğunu fark edeceksin ders kitabının.
Küçük oğlunun, minicik kızının yüzünde kendi yüzünü göreceksin.
Çocukluğunu kendininki zannedeceksin. ‘Aman düşer’ de senin kendine söylediğin şey olacak, ‘aman üşür’ de, ‘onu yapamaz’ da.
Bunun için, hep aynı sınıfı okuyan ana baba 101 öğrencilerinin üzerine çok gitmemeli.
Çünkü derin ya da değil, varoluşsal bir gerçektir ki, insan sadece kendini bilebilir.
İçindeki ayna nöronları, empatisi sempatisi hepsinin toplamı bile genellikle kendi sınırlarından pek taşamaz.
Bazen eksik duygularını, ihtiyaçlarını, komplekslerini çocuğunda iyileştirmek ister insan.
Şişman bacaklı birinin, çocuğuna uzun bol şeyler giydirmesi gibi ruhunu da giydirmek ister türlü şeyle.
Eğer insanların ruh meşgalelerini görebilecek gözlerimiz olsaydı, kim bilir neler görürdük.
Mesela kendisini hapsedilmiş hisseden biri, sürekli renkli kumaşlardan kanatlar diken biri olurdu.
İşte çocuklar girince hayatına, girince iki dudağının arasındaki boyunduruğa, onların da rolü bu ruh ihtiyacı tiyatrolarında başrol oluyor.
Ne zaman şu ana baba 101 sorularına cevap arasam, kendi çocuk halimle oğlumunkini birbirine giriyor.
‘İsterdim’ler cumhuriyeti’ kuruluyor! İSTERDİM.
Bana yapmadılar, bende olmadı, ben başaramadım ama isterdim!
Piyano çalmak isterdim, bacağımı iki yana açıp oturmak isterdim, Fransızca konuşmak isterdim.
O okuldan mezun olmak, bu gazetelere çıkmak, şu insanlardan takdir görmek isterdim.
İşte ana baba 101 sınıfında bu hülyalı öğrenciler oturur.
Çok dalıp giderlerse, birinin gelip yüzlerinin önünde iki kere parmak şıklatması lazım ki uyansınlar.
Çocuklarının, bu yeni insanın, onlarla hiç alakası olmayan, onların hayallerini gerçekleştirmek üzere dünyaya gelmemiş, hür ruhlar olduğunu anlasınlar.
Kendilerine gelsinler demiyorum.
Kendilerinden gitsinler.
Ana baba 101’i geçen biri olursa şayet bir gün, kendinden gitmeyi bilen biri olacak.
Birisiyle ilk kez karşılaşmayı bilenlerden olacak.

Yazarın Tüm Yazıları