Paylaş
Herkes bu şakaya güldü. Haklıydı.
Burası, evden çok katlarında mola verilen bir merdivendi.
Bir şeyini unuttun mu, yandıydın.
Mesela, balkonda akşam yemeği öncesi, sivrisinek kovucu sprey yatak odandaki komidinin üzerindeyse.
Peki dedim, madem bu ev bir göz doktorunun ve muayenehanesi de üçüncü kattaki salon, o zaman bu adam incecik olmalı bu kadar merdivene.
Evet dediler adamı görenler, adam ince, ama karısı kilolu.
Bu ev beş gün boyunca, Amalfi’de kalacağımız evdi.
Çocukluğumdan beri, yan arabadakiler, balkonunda dönüp cam kapıdan ışıklı salonlarına girenler, ellerinde torbalar ağır ağır yürüyenler nereye, nasıl bir eve, nasıl bir iklime gider merak ederim.
Kim kim oturup ne yerler, yerken hangi konuyu konuşur, hangi konuya susarlar?
İşte bu geçici ev, bizi başkalarının hayatına konuk etti.
Onların seçtiği resimler, onların banyo ışıkları.
Onların tabakları, yerdeki mozaik taşları, bakkal siparişleri.
Onların tülleri yaz rüzgarlarında. Onların dinlediği radyo müzik çalarda.
Kayalara sıkı sıkı sarılmış bu ev, bana en çok, gelip geçiciliği hissettirdi.
Düşünün ev 1800’lerde yapılmış.
Kim bilir kimler hangi heyecanlarla merdivenlerinden koşup kapıyı açmış?
O büyük balkondan aya bakarken, hangi şarkıları hep bir ağızdan söylemişler? Hangi anne çocuklarını sivrisinek sokmasın diye, gece yarısı eliyle duvara sertçe vurmuş? Odalarına kimler kapanıp, birbirlerine en saklı şeylerini söylemiş ve göstermişler?
Bu kapı kaç kere göz doktorunun asistanı bir an evvel açsın da, babanın kataraktına bir çare bulunsun artık diye çalınmış?
Ben merdivenlerden inip, mutfağa giren ve buzdolabını açıp süt var mı diye bakanların kaçıncısıyım?
Dalgaların vurduğu kayalardan düşmemeye çalışarak, nihayet denize inen merdivene kavuşan ve yosunlu merdivenden üşüye üşüye kendini sırt üstü denize bırakanların kaçıncısı?Yukarı doğru bitmek bilmez tırmanışta bir soluklanıp, cömert ağaçlarından kocaman bir limon koparanların kaçıncısı?
Balkonuna sabaha kurur diye, mayo mandallayanların kaçıncısı?
Doktorun ışık almayan muayenehanesindeki, koyu ahşap masadan yazıyorum bunları. O burada reçeteler yazdı.
Sonra bir de üstüne, o gece, dünyanın gölgesi aya düştü.
Ben ‘dünya amma küçükmüş’ dedim, ‘yuvarlağını görüyorum’.
Ay şaşırdı ışığının gitmesine. Çok sürmedi ama. Hemen çekilmiş gölgemiz. Çok kalmamış.
Bu gece baktım aya, kıpkırmızı. Çok bozulmuş.
Paylaş