Paylaş
Bebeğim olduktan sonra değiştim ben. İnsan olmayı hiç bu kadar önemle düşünmemiştim. Elime bir insancık bırakılana kadar, bir insan nasıl büyür, büyümeli sorusu yoktu kafamda.
Hepimiz büyüdük işte bir şekilde. Anne babalarımız da mükemmel değildi. Ben de olamayacağım. Elimden geleni yapmayı sevdiğimden didinip duracağım ama.
Bilim bize diyor ki, beyin gelişiminin büyük bölümü 5 yaşında bitiyor. Hayatımızın en verimli, en çok şey öğrendiğimiz, zeka patlaması yaşadığımız, istersek aynı anda bir sürü dil öğrenebildiğimiz yaşları ilk beş. Bir, iki, üç, dört, beş. O kadar.
Sonra da değişim, gelişim mümkün ama çok daha yavaş. Daha az bir kapasiteyle.
Özellikle ileride nasıl biri olacağımızı bu yaşlardaki beslenme, sevgi, konuşmalar, bize anlatılanlar ve yaşananlar etkiliyor. Ne acayip.
Bu zamanları neredeyse hiç hatırlamıyoruz ama bizi biz yapıyor.
Şimdi dünyada okul öncesi eğitimin önemi konuşuluyor artık. 5 yaş yaşlıysa, önceden başlamalı birçok şey.
Amerika’nın ünlü bir üniversitesindeki profesör demiş ki; “18 yaşındaki çocukların eğitimi için, aileleri yılda 200 bin dolar harcıyor. Halbuki o çocukların çoğu bütün gün bira içiyor. Paraları, bebeklerin eğitimine verseler daha iyi.”
Bir de “Asla vurmayın çocuğa” diyorlar. (Ki zaten çocuğuna kim vurabiliyor onu da anlamak mümkün değil.)
Evde herhangi bir şekilde gerginlik ve şiddet hisseden çocuklarda, konsantrasyonda ve sosyal ilişkilerde bozukluk gözlemlenmiş.
Bu çocuklar, sürekli bir endişe halinde yaşadıklarından, hep kırmızı alarmdalar. Rahatlayamıyorlar. Bu bütün hayatlarını etkiliyor.
Ben okul öncesi eğitimin ve aile tutumunun önemini biliyordum ama bu kadarını bilmiyordum.
Kendilerine sık sık konuşulan, hikaye anlatılan çocuklarda dil gelişimi, konuşulmayan çocuklara göre 6 ay fark atıyormuş. Sonra da ömür boyu kapanmıyor bu aralık.
Ben oğluma, devlerin arasına düşmüş tatlı küçük değerli insan karşılaması yapıyorum her gün. Küçük diye onu kucağıma aldığım gibi birine vermiyor, bir yere koymuyor, istediğimi yapmıyorum.
Anlatıyorum; “Şimdi böyle olacak”, “Şimdi seni anneannene vereceğim.” İzin alıyorum ondan.
“Altını değiştirebilir miyim?”, “Aç mısın?” diyorum. Cevap veremiyor olması, cevabı ya da tepkileri olmayacağı anlamına gelmez.
O benim misafir ettiğim saygıdeğer bir beyefendi. Bizim için öyle. Bizi seçmiş gelmiş. Onu ağırlıyorum ben. Ezmiyorum küçük diye. Kafama göre takılmıyorum suskun diye. Öylesine davranmıyorum bebek diye.
Arkadaşım Bülent’in oğlu Bulut’a dediği gibi, ‘Bulut Bey’in bebekliği’ yaşanan. Değerli, altın yıllar. Bilim de bunu söylüyor.
Anneler babalar, 5 yaşa kadar elimizden gelenin en iyisini yapalım. Sonrası biraz karakter, biraz kader.
Gülben Ergen’e de helal olsun. ‘Çocuklar Gülsün Diye’ anaokullarını açıyor Türkiye’nin dört bir yanında. Ağaç yaşken eğilir, ne güzel söylenmiş değil mi?
Paylaş