Paylaş
Miraç'a farklı bir bakış
Kısa bir süre için Peygamberini zulmeden insanların arasından çekip götürüyor. Hz. İsa’yı da öylesine göğe çekmişti. Hz. İsa geri gelmeyecekti; ama Hz. Muhammed (s.a.v.) geri kalan risalet görevi için tekrar geri gönderilecektir. Hem de olağanüstülükleri görerek, dokunarak, yaşayarak, hissederek geri geldi. Hiç şüphe yok ki, gördüğü âlemden dolayı Miraç’tan önceki Hz. Peygamber ile, Miraç’tan sonraki Hz. Peygamber’in sema ile ilgili tecrübesi ve hasreti çok farklı olacaktır.
Miraç ile ilgili bazı kısa notlar aktarmak istiyorum. Bir de bu açıdan bakabilir miyiz diye?
1- İsra (Mekke’den Kudüs’e kadar olan gece yürüyüşü) Kuran-ı Kerim’de aktarılıyor. Miraç (Kudüs’ten göklere olan yolculuk) ise -her ne kadar Necm Suresi’nde işaretler varsa da- hadislerle detaylandırılıyor. Aslında zor olan bölüm hadislere bırakılıyor. Bu bir çelişki midir? Elbette hayır. Esasen anlatılan şudur: “Bir gecede Mekke’den Kudüs’e götürülen şerefli elçinin şanını o kadar yücelttik ki, siz onun getireceği her şeyi tereddütsüz kabul edin. Biz O’nun yola çıkarıldığını size Kuran’la haber verdik. Gerisini siz ondan dinleyin ve olduğu gibi kabul ediniz.”
2- Miraç’tan önce Hz. Peygamber iki kayıp yaşamıştı. Bunlardan biri eşi Hz. Hatice, ötekisi ise amcası Ebu Talip’tir. Bu zor olayların ardından semaya çıkarılıyor. Göğe davet ediliyor. Acaba anlatılan şu mudur?! En büyük travmaları, kayıpları ve sıkıntılarınızı Yücelere sığınarak aşarsınız. Sıkıntılardan çıkış yolu, o sıkıntılara müsaade eden Yüce Zat’a -Allah’a- sığınmaktır. Başka kurtuluş var mı ki? O’nun kapattığı kapıyı kim açabilir?
3- Sonsuzluk kavramını anlamak zordur. Acının veya zevkin veya yaşamın sonsuzluğunu çözmek yaratılış gereği sonlu olan -izafi, nispi ve temsili bir âlemde yaşayan- insan için imkânsızdır. Ziya Paşa’nın “İdraki meali bu küçük akla gerekmez; zira bu terazi bu kadar sıkleti (ağırlığı) çekmez” sözü, sonsuzluk karşısındaki teslimiyete vurgudan başka bir şey değildir. İşte Yüce Allah Peygamberini göklere çağırarak, sonsuzluk kavramının anlaşılması çabasında göğe dikkati çekiyor. Çünkü bu kavram Yüce Allah’ın öncesiz ve sonrasız oluşu ile cennet ve cehennemin önceli olmakla beraber sonsuz oluşu meselesinde son derece önemlidir.
4- Hz. Peygamber (s.a.v.) namazla ilgili emirleri gökte alıyor. Belki namaz emrini almak için göğe kaldırılıyor. Halbuki diğer bütün emirler gökten yere indirilerek Cebrail yoluyla iletiliyor. Onun için namaz ibadetlerin baş tacı sayılmıştır.
5- Olgun ruhlar -müminlerin ruhları- ölünce ilk anda göğe yükseltilir. Süfli -günahkâr- ruhlar ise yerin altına indirilir. Bu da Hz. Peygamber’in göğe hasretini artırıyor.
6- Hz. Peygamber (s.a.v.) “Miraç’ta Sidre denilen yere vardığında kaderi yazan kalemin sesini duydum” buyuruyor. Kader gibi muhteşem olayların tümünün hesap yeri göklerdir.
7- Miraç’ın en ulvi noktasını anlatan ayetler, “O kuluna vahyettiğini vahyetti” buyuruyor. Bu noktada perde sıyrılıyor. Ama nereye kadar? Meçhul! Belki sözün ve kalemin durduğu, devreden çıktığı bir andır o an. “Sidreyi, bürüyen bürüdü” deniliyor. Ama tarifi imkânsız bu olayın detayları verilmiyor. Hz. Aişe (r.a.) o an için: “Kim o gece Muhammed Rabbini çıplak gözle gördü derse yalan söylemiştir” diyor ama neyi görmediğini tam söylemiyor, neyi gördüğünü tam söylemediği gibi.
8- O gece Hz. Peygamber’e sunulan içecekler içinde O, sütü tercih ediyor. Fıtratı seçiyor yani. Süt safiyeti, beyazlığı, anneyi, merhameti, şefkati temsil eder.
9- Miraç’ta ‘Cennet’ül Me’va’yı görüyor. Melekler, şehitlerin ve takva sahiplerinin ruhu oradadır.
10- Miraç’ta öyle bir noktaya geliyor ki, oradan Cebrail bile öteye geçemiyor. Bir parmak kadar geçersem yanarım diyor, Hz. Cebrail. Ama eti ve kemiğiyle (vücuduyla) Hz. Peygamber geçebiliyor. Bence o geçiş Miraç kadar önemlidir.
11- Ölenler gözlerini Miraç’a dikerler! Öyle kalırlar. Ölenlerin açık gözleri Miraç’ı temaşa edermiş. Belki özlem, belki hayret ve belki de hasret içinde.
12- Kudüs’te Hz. Peygamber diğer Peygamber kardeşlerine -ruhaniyetlerine- namaz kıldırır. Sonra göğe doğru (gök kelimesinden sadece bildiğimiz gökler anlaşılmamalıdır) yükselir. Orada Hz. Adem’i, Hz. Yahya’yı, Hz. İsa’yı, Hz. Yusuf’u, Hz. İdris’i, Hz. Harun’u, Hz. Musa’yı ve Hz. İbrahim’i görür. Elbette ki bütün Peygamberler sıkıntı çekmiş, cefa görmüşlerdir. Ama sanki ölmek sadedinde bazı Peygamberler semanın duraklarına yerleştirilmiş ve Hz. Peygamber’le vuslatları arzulanmış gibidir.
Hz. Adem (a.s.) kendi çocuklarından cefa görmüştür. Bir oğlunun diğerini öldürdüğüne şahit olmuş; Hz. Yahya kavmi tarafından şehit olmuş, cefa görmüştür. Hz. İsa şakirtlerinden birinden ihanet görmüş, arkadaşlarından cefa görmüştür. Hz. Yusuf kardeşlerinden cefa görmüştür. Hz. Harun ve Hz. Musa inananlarından cefa görmüştür. Hz. Musa’nın bir anki uzaklaşışından Allah’ı terk edip buzağıya tapınmışlardır. Hz. Peygamber hep cefa gören Peygamberleri ziyaret etmiştir. Sanki her birine teselli sunmuş ve sanki Medine’de yaşayacağı acılar öncesi kalbine sükûnet rüzgârları salıverilmiştir.
Miraç’ın her aşaması ayrı bir ders taşır. Sahifelerce yazmak, düşünmek lazım. Miraç’ınızı kutluyorum. Miraç’ın Peygamberine sonsuz salat ve selam gönderiyorum.
SORALIM ÖĞRENELİM
Miraç olayı rüyada mı olmuştur? Sadece ruhen mi gerçekleşmiştir? / Ayşe YILDIZ / İSTANBUL
Miraç (göğe çıkış), beden ve ruh beraberliğinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle de İsra bölümünü anlatan ayetler (İsra Suresi) Mekke’den Kudüs’e, gece yolculuğuna götürülen Peygamberden bahsederken “abd-kul” söylemini kullanır. Bu kelime ruhu ve bedeni ile insanı temsil eder. Miraç meselesi müşriklerin itirazına bakacak olursak, itirazın fiziksel Miraç’a olduğunu görürüz. Eğer Miraç sadece ruhen veya rüyada olsaydı bu kadar itiraza gerek kalmazdı. İşin olağanüstülüğü ve mucize oluşu da fiziksel yükselişten dolayıdır.
Yeniden dirilirken eski vücudumuzla mı dirileceğiz? Hasbi SANCAK / KONYA
Yeniden dirilişte eski vücuttan, kuyruksokumundaki bir kemik veya hücreden (acbüz-zeneb) çıkış olacak. Ama yeni bir yaratılışla yaratılacak. Bu halde şunu diyebiliriz: Mahşerdeki dirilişte, eski vücudun yanında yeni bir yaratılışta yaşanacaktır.
Doğum kontrol hapı caiz mi? Hayriye TAŞ / İSVEÇ
Döllenmeyi engelleyecek tedbirleri almak dinen sakıncalı değildir. Bu nedenle de doğum kontrol hapı kullanılabilir.
Peygamberimizin adı her anıldığında “salat ve selam” getirmeli miyiz? Hatice ŞİRİN / OSMANİYE
Sevgili Peygamberimizin adı anıldığında salat ve selam getirmek (Sallallahu aleyhi ve sellem) demek dini bir görevdir. Kuran ayetinde açıkça emredilmiştir. Peygamberimiz, adı anıldığında salat ve selam getirmeyeni “cimriler” olarak nitelendirmiştir. Çünkü “salat ve selam” hem bir saygı ifadesi, hem bir dua ve hem de Müslümanların umumi (genel) bağışı için bir temennidir.
Paylaş