İnsanlar nasıl ölürler

HERKESİN ölümü farklı farklı olur. Kimisi hiçbir şey hissetmez. Öleceğini anlamaz.

Ölüm aniden gelir. Hazırlıksızdır. Vedalaşamaz, vasiyetini söyleyemez. Belki olgun yaşta da değildir. Ama bu iş, böyle işte. Geleceğinde mazeret dinlemez. Niçin sorusunun cevabını vermez. Aslında ölen çaresiz olduğu gibi, ölüm de çaresizdir. Git denir o da gelir. Ölümün dili yoktur. Konuşmaz. Ölümün dili ölenlerin halidir. Ölenler susarak, uzanarak, sessizleşerek ölümü anlatırlar. Bazılarının ölümden haberi vardır. Sezerler, sezinlerler, hissederler. İçlerine doğar. Ya bir sezgi ile ya bir rüya ile ya da başka bir şeyle anlarlar. Bazen anlatamazlar. Bazen anlatsalar da, dilleri ipuçlarını verse de aslında kendileri bunun farkında değillerdir. Ölecek adam öleceğini anlatır ama farkında değildir. Bazıları bunu hissettikleri için tevbe şansını yakalarlar. Tevbe ile temizlenme sürecine girerler. Bazılarına ölüm bir hediye gibi gelir. Aniden, çektirmeden, incitmeden, süründürmeden. Bazen ölüm öncesindeki hastalık süreci, felçlilik hali, ağrı, sızı, bilinçsizlik günleri onun için bir kefarettir. Temizlenme vesilesidir. Belki Allah (c.c.) o tür insanları huzuruna bunca günahıyla almak istemez, ölüm öncesindeki bu süreçte onları temizler, çektikleri bu sıkıntılar onların günahsız veya daha az günahla gitmelerine vesile olur.
 
Ölüm öncesinde temiz insanların yüzü daha da berraklaşır. Sessizleşirler,kabuklarına çekilirler. Genele yansıyan bir teslimiyet vardır. Farkında değillerdir. Ama, dünyevi şeylerden bir anda sıyrılırlar. Dünyanın içindedirler belki ama, ilgilerini azaltmışlardır. Bu elbette ki iyi bir göstergedir. Betona yapışmış gibi, dünyaya tutuklanmak, ölecek insanı elbette huzurlu kılmaz. Böyle bir insan gittiği yerde de elbette hoş geldin, sefa getirdin sözleriyle karşılanmaz. “Kişi ölmeden evvel cennet veya cehennemdeki yerini görmeden ölmeyecektir” hadisi insanların son andaki halini anlatır. Nicesi vardır ki yüzü simsiyah, mosmor, endişeli, korku dolu bir halde ölüme teslim olur. Elbette ki ölüm ondan, o da ölümden memnun değildir. Zaten bu halleri İslam âlimleri iyi olmayan bir hale örnek saymışlardır.
Bu tür insanların hali yüce Allah’ın vereceği karara kalmıştır. Kötü bir yaşantı, faydasız bir ömür, merhametsiz bir geçmiş, iyilikten uzak bir hayat süren kişinin, son demlerinde bu saydıklarım da görülürse, bizim böyle bir insana iyi dememizin bir anlamı yok ki. Bazı insanlar ölürken terlerler. Yüzleri güler. Burun delikleri açılıp kapanır. Alınlarında ter birikir. Hafiftirler. Yüzlerinde sevinç işareti vardır. Bir de bu insanların hayatı iyi ve temizse, rahmet ve sevgi doluysa, merhametle yoğrulmuşsa elbette ki iyi şeyler söylemek mümkündür.

Bazı insanların ölürken akılları başlarındadır. Etrafında olup biteni görürler. Anlarlar. Son ana kadar iradelerini yitirmezler. Kuran okurlar, dua okurlar. Hatta Kuran okunmuyorsa çevresinde ikaz ederler, okuyun diye. Nereye gittiklerinin farkındadırlar. Yolun da, yolculuğun da bilincindedirler. Kendilerine telkin edilen -fısıldanan- şehadeti (Eşhedü ella ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah- şehadet ederim ki Allah birdir ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın kulu ve elçisidir) veya kelime-i tevhidi (La ilahe illallah Muhammedür Resulullah; Allah’tan başka ilah yoktur Hz. Muhammed (s.a.v.) onun resulüdür) cümlelerini rahatça, pürüzsüz söylerler. Böylece Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müjdesine ulaşarak öteki âleme göçerler. “Kimin son cümlesi La ilahe illallah olursa cennete girer.” Sonunda girer. Günahı çok olsa da ebediyen cehennemde kalmaz. Sonunda elbette cennetle tanışır.

Bazılarının ise ölürken akılları başlarında değildir. Bilinçleri yok denecek kadar azdır. Bu bilinç yokluğu iradesizlik anlamındaki bilinç yokluğudur. Olaylara hâkim değildir. Ne olup bittiğinin farkında değildir. Okunan Kuran-ı Kerim’e tepki vermez. Okunan kelime-i tevhide katılmaz. Etrafındaki insanların farkında değildir. Gittiği yolun hiç farkında değildir. Çünkü yolcu belki yola çıktığını da anlamamaktadır.

Bazen ölecek olanın duygu dünyasında depremler, şimşekler, kasırgalar, tufanlar kopmaktadır. Bütün bunlara teslim olmuştur. Bazen gözlerinin önünden, ölen babası, arkadaşları, tanıdıkları birbiri ardında siluet gibi belirir ve geçer. Mırıldanır. Onlarla konuşur gibi yapar. Siz onu seyrederken mırıldandığını, bir şeyler söylemek istediğini anlarsınız. Bazen gerçekten de söylemek isteyip de söyleyemediği şeyleri mırıldanır. Şairin dediği: “Ölecek miyim tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlelerin hasreti dudağımda” sözüne ne kadar yakışan bir haldir bu.

* * *

Söylenebilecek her güzel şeyi söylemeye çalışın. Sevdiğinize onu sevdiğinizi söyleyin. Annenize, babanıza, evladınıza ve başkalarına. Haykıramayacak o hale gelmeden önce haykıracak bir şeyiniz varsa haykırın. Paylaşacak bir şeyiniz varsa paylaşın. Yapıcı olun, olumlu olun. Çünkü ölümlüsünüz. İyilik ve rahmet kapılarını açın, örtmeyin. Örtmeyin ki son anda size de kapı örtülmesin.

Koma sekerat anı dünyanın son, ahretin de ilk durağıdır. İki kapılı bir yerdedir kişi. Zor bir dönemeçtir. O dönemeçten hepimiz geçeceğiz. Bizden öncekiler yaşadılar. Biz de yaşayacağız. Elbette ki çetin ve zor bir haldir. Orada sözün, kelimenin, nefesin, nefsin, kudretin, kuvvetin, iktidarın, makamın, mevkiin, rütbenin, mansıbın sözü geçmez. Muktedir olan yüce Rabbin sözü geçer. Orayı tam teslimiyetle, Rabbe sığınarak geçmek için, oraya hazırlanmaktan başka çare yok ki...

SORALIM ÖĞRENELİM

Kötülük yapmayı düşünmek sorumluluk getirir mi? / (Ali Ar/Muş)
Kişinin yaptığı her iyilik ve kötülük kayıt altına alınmaktadır. Kalpte oluşan iyi ve kötü dileklerin de Allah katında bir itibarı elbette vardır. Bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Kişi bir iyilik yapmayı düşünür de yapmazsa Allah onun için bir sevap yazar. Hem iyilik düşünür hem de yaparsa ona sevap yazılır ve bu sevap yedi yüz kata çıkar. Ama bir kötülük yapmaya niyet eder de yapmazsa yapmadığı için bir sevap yazılır. Ama kötü bir işe niyetlenir ve hem de yaparsa ona bir günah yazılır. (Buhari Rikak, 31)

Babamın bütün kazancı haramdı. Ve kul hakkıydı. Ben onun mirasını alabilir miyim? / (Sezgin B./İstanbul)
Bütün geliri haram ve kul hakkından geliyorsa bu mirası almanız haram olur. Alacaklılar biliniyorsa onlara iade edilir. Haram olan mal ise muhtaçlara dağıtılmalıdır. Ancak helal ve haram olan mal karışıksa, kişinin hissesinin bir kısmını dağıtması diğer miktarını da kendine ayırması caiz olur.

Yetim malından annesi olarak yiyebilir miyim? / (Satı Korkmaz/Diyarbakır)
Bir annenin çocuğuna zarar vermesi düşünülemez. İhtiyaç halinde bakımını üstlendiğiniz çocuğunuzun malından ölçülü olarak yiyebilirsiniz. Nisa Suresi’nin 6. ayeti bu konuda ölçü verir. Ama reşit yaşa gelen yetimin malından annesi çocuğun rızası olmadan yiyemez. Yetim olan çocuğun akrabaları malını kötü niyetli kullanıyorsa devlet olgunluk 15-20 yaş arası dönemine kadar ona kanuni bir vasi tayin edebilir.
Yazarın Tüm Yazıları