İnsan Allah’tan utanmayınca!

BİRİNİ edebe davet ettiğimizde "Allah’tan utan" deriz. Din literatüründe bunun adı "hayá"dır.

Aslında hayá, "dirilik" anlamını da taşır. Hayálı insan, kalbi diri insan demektir. Kalbi ölmemiş, nefsini Allah’ın, insanların ve kendisinin yanında "rezil" etmemiş insan demektir. Hayá budur işte.

Peygamberimiz (SAV), çok utangaç olduğu için dostu tarafından kınanan birini gördüğünde kınayana, "Ona ilişme. Bırak öyle kalsın. Çünkü hayá imandandır. İmanı olduğu için utangaçtır" diyecekti.

Bunu tamamlayan başka bir hadisinde şöyle buyurur: "İman altmış (60) parçadan oluşmuştur. Hayá da bu parçalardan birisidir." Bu parçalar bir araya gelirse kámil (olgun) iman oluşmuş olur.

* * *

O halde kalbi ölmüşse kişinin, nefsinin esiri olmuşsa, yalpalıyorsa, savruluyorsa, arzularına hayır diyemiyorsa, kendini azdıracak şartları zorluyorsa, temiz hayattan kirli hayata kaçıyorsa, hayatı çirkin fantezilerden ibaret sanıyorsa, ar damarı çatlamışsa, kendini temize çıkarmak pahasına her tarafı kirletiyorsa, yani kısaca "hayásızlaşmışsa" yapılacak bir şey yoktur artık.

Diğer yandan bir başkası da utancını kaybetmişlerden ders alacağına utançlarını yüzüne vurup duruyorsa; "Kardeşini her günahından dolayı ayıplayan, onun işlediğini işlemeden ölmez" hadisinin ürkütücü anaforuna kapılabilme endişesinin muhatabı olur. Bu bir temenni değil, ürküntüdür sadece. Sünnetullahtır, Allah’ın değişmez kuralıdır sadece.

Peki, cemiyette işlenen günahlardan, hatalardan ve hele yüz kızartıcı olanlarından bahsetmeyelim mi? Tabii ki bahsedelim. Ders olacak biçimde. Hırsla değil. Dini vasfı ön planda olan birinin yaptığı yanlışın hesabını dine kesmeden. Bunu dinle hesaplaşma noktasına taşımadan. Çünkü kimsenin bu şerefli dini temsil etme yetkisi yoktur. Bu yetkiyi verecek bir merci de tanımıyoruz. Din herkesindir, iman eden herkesin.

Allah adına, ancak Yüce Allah ve O’nun şanlı elçisi konuşur. Hiçbir dinin mümininden, o dinin kendisi sorgulanmaz. Hatalar kişilerindir, dinin değil. Hele din adına bir şeyler yaptığına inanan kişilerin de hayatlarıyla binlerce kez hesaplaşmaları gerekir. Yanlışı varsa ya düzelmeli veya kendini iskat etmeli, yani kendini bu iddiadan soyutlamalı. Bu böyle, başka bir çözümü de yok!

Aslında, Allah’tan utanmayan, edebini kaybedeni gördüğümüzde bizim Allah’a karşı utancımız artmalıdır. Sığınmamız, dualarımız, istiğfarlarımız artmalıdır. İnsanoğlunun şeytan karşısındaki samimi duruşunu kaybettiğine hayıflanmamız artmalıdır. Allah’ım, beni ve bu kardeşimi ve bütün günahkárları affet deyişlerimiz artmalıdır.

Diğer taraftan; hayásını yitirmişin, yanlış yapanın, günahına asla bir mazeret uydurmamamız gerekir. "Yanlış yapan bendendir, koruyalım" demememiz gerekir. Evet, günah işleyen de işlemeyen de bendendir, yani insandır, yani zayıftır, yani günaha direnemiyordur belki ama niye bunu söylemekten yüksünelim? Ne adına.

O halde günahın insanoğlunun en kırılgan anı olduğunun farkında olarak şöyle diyelim mi: "Ya Rabbi! Ayakları sabit tutan Rabbim! Ayaklarımızı kaydırma. Ayakları kayana merhamet et. Beni kınayıcılardan değil, ders alıcılardan kıl. Zor günde hesabımı kolay yap. Beni sözümle, özümle bir kıl. Şerrin kapılarını kapat bana. Beni kınananlardan etme, beni kınayana da sen merhamet et."

Büyük İslam alimi İbn Kayyım der ki: "Günahlardan ürpermemen, Allah’ın yanında işlediğin günahından daha feci bir günahtır. Günah işliyorken gülmen, Allah’ın yanında işlediğin günahtan daha fecidir. Günah işliyorken Allah’ın seni görmesinden ürkmemen, utanmaman, işlediğin günahtan daha feci bir günahtır."

* * *

İbrahim bin Ethem’
e gelen birisi, "Tövbe etmek istiyorum ama tekrar günaha dönerim diye de endişeleniyorum. Bana günaha dönmeyeceğim bir tövbe yolu gösterir misin?" der. İbn Ethem der ki: "O zaman Allah’ın yarattığı yerin dışında bir yerde günah işle." Adam der ki: "Bu yeri nereden bulayım? Bütün yer Allah’ın değil mi?" İbrahim bin Ethem der ki: "Peki, bütün yer Allah’ın ise onun yarattığı yerde O’na isyan etmekten utanmıyor musun?"

Evet, bu cümlelerin muhatabı kimse değildir. Ama kimse de bu cümlelerin dışında değildir. Çünkü kimimizin hata ve kusurları bugün ortaya çıkar, kimimizin ise hesap gününe ertelenir. Rabbimiz tümümüze acısın.

SORALIM ÖĞRENELİM

Annem adak adamış ama yerine getiremiyor. Ben onun adağını yerine getirebilir miyim?

Mehmet AZİM/ERZİNCAN

Annenizden vekálet alınız. Anneniz size, "Benim yerime şu adağımı yerine getir. Seni vekil tayin ettim" desin. Siz bu durumda adağı yerine getirirsiniz.

Özür dileyerek soruyorum. Fitil kullanmak gusül abdestini gerektirir mi?

Semra NARİN/ADAPAZARI

Hangi yoldan olursa olsun fitil kullanmak, gusül abdestini gerektirmez. Ama namaz için abdest tazelemek gerekir.

Kadınlar özel günlerinde saç kestirebilir mi?

Narin COŞKUN/RİZE

Kadınlar özel günlerinde saç ve tırnaklarını kesebilirler. Çünkü özel günlerinde de kadınlar temizdirler. Özel günlerde namaz kılmamaları, ibadetin yükümlülüğüyle ilgili bir durumdur. Temizlikle ilgili değildir.

Gusül yapmam gerek. Ama ayağım alçıda. Ne yapmalıyım?

Özgür ARŞIN/MUĞLA

Vücudunuzun hiçbir yerini yıkayamıyorsanız gusül niyetiyle teyemmüm yapabilirsiniz. Ancak belli bölgelerinizi yıkayamıyorsanız, bu durumda yıkadığınız yerlerin dışında kalanlarını ıslak ellerinizle meshedersiniz (sıvazlarsınız).

Cennetin kaç kapısı vardır?

Asım ŞANLI/ELAZIĞ

Cennetin 8, cehennemin 7 kapısı (derecesi) vardır. Cennetin bir kapısının fazla olması da Yüce Rabbimizin rahmetinin fazlalığını gösterir.

Peygamberimiz (SAV), Hz. Ayşe (RA) ile kaç yaşında evlenmiştir?

Cemil CAN/BOLU

Peygamberimizin (SAV) 9 yaşındaki Hz. Ayşe ile evlendiği doğru değildir. Evlilik yaşı 18 civarındadır. 29 Şubat 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki yazımı okuyabilirsiniz.
Yazarın Tüm Yazıları