Günahları örtün ki Allah da örtsün!

HANGİMİZİN günahı yok ki? Hangimiz melek kadar temiz, saf ve berrağız. Hiçbirimiz. Her birimizin kendimize göre bir günahı vardır.

Kimimiz gıybet etmişizdir, kimimiz hak yemişiz, kimimiz haram kazanıp haram tüketmişiz, kimimiz komşumuzu rahatsız etmişiz, kimimiz daha başka günahlar işlemişizdir. En azından kalbimizle bile olsa günah işlemişizdir. Kötülük düşünüp kalbimize leke sıçratmışızdır.

Bu günahlardan hangisinden tövbe ettik veya tövbe ettiğimiz hangi günahımız bağışlandı. Bilmiyoruz. Yüce Allah bizim hakkımızda nasıl bir karar verecek, bunu da hiçbirimiz bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, Allah’ın rahmetinden ümit kesemeyeceğimizdir. Çünkü ümitsiz insan imanını da yitirebilir. Yaşama sevincini, direncini kaybeder.

* * *

Son zamanlarda günah ve hata arama timleri kurduk sanki. Birbirimizin günahlarını dedektörle aramaya başladık. Aslında olması gereken bu değildir. Belki tam zıttı. Bizler kendi hatalarımızı görmeliyiz. Başkalarından önce kendimize bakmalıyız. İyilikte kendimizden daha üstte olanları, daha fazla iyilik yapanları görmeliyiz. Kötülük ve günahta ise kendimizden daha az günahkár olanlara bakmalıyız. Kendimizi herkesten daha günahkár görmeliyiz. Büyük insanlar hep böyle yapmışlar. Çağımızda işlediğimiz en büyük günahlardan birisi de kötülükleri ve günahları teşhir hastalığımızdır. Her gün televizyonlarda, dost sohbetlerinde bunun binlerce örneğini görebilmekteyiz. Maalesef en nezih ve özel toplantılarda bile insanları günah ve hatalarından dolayı fişleyebiliyoruz. Bundan da zaman zaman haz alıyoruz. Düşmüş olanı vurunca, yarın bizim de düşebileceğimizi hesaplamıyoruz.

Rabbimiz gizli ve açık her türlü günahı yasaklıyor (Enam 6/151). Ama günah işleyebileceğimizi de belirtiyor (Nisa 4/17). İnsanız. Hata edebiliriz. Ama bu hata ve günahları ilan etmemeliyiz. Günahımıza şahitler tutmamalıyız. Tek şahidimiz Rabbimiz olmalıdır. Ona yönelmeliyiz. Ondan gizli kalacak hiçbir gizli yoktur. Zira acılar paylaşılarak azalır belki ama günahlar paylaşılarak affettirilmez. Günahların açıkça söylenmesi, günaha karşı olması gereken direnci kırar. Onun için örtülü kalmalı. Allah perdeyi kaldırmadıkça kişi perdeyi kaldırmamalıdır. Günahını böbürlenerek anlatan günahının cezasını katmerleştirir.

Yüce Allah, bütün Müslümanların günahlarını bağışladığı halde günahlarını ortalığa yayanları affetmez. Peygamberimiz günahını açığa vuranı ikaz eder ve şöyle buyurur: Adamın biri gece kötü bir iş yapar. Yüce Allah o kişinin suçunu örter. Fakat o kimse sabah olunca rastladığı kişiye ben dün gece şöyle şöyle günah işledim, der. Allah da geceleyin örttüğü bu suçu ortaya saçar. Açığa çıkarır. Artık bu gizli günah açıkça işlenmiş hale gelir.

Peygamberimiz yanında yetişmiş olan dostları bu hususlarda çok hassaslardı. Bir gün Abdullah bin Mesud’a (RA) bir adam getirilir. Şu adama bakar mısın! Sakalından şarap damlıyor. Bu adama ceza verir misin, derler. Eskiden gayrimüslim bir deve çobanı olan ama sonraları Hz. Peygamber’in eğitiminden geçip Müslüman olan bu zarif sahabi, tam bir zarafet ve insanlık dersi verir. Peygamberimizin kusur, ayıp ve günahları araştırmayı yasakladığını hatırlatır. Sonra da kendiliğinden ortaya çıkan kusur ve ayıpların yargılanacağını ekler. İslam dinini; şiddet, terör, toleranssızlık ve merhametsizlikle eş olarak takdim eden art niyetlilerin veya bu din adına konuştuğunu zanneden sözde hocaların(!) elinden ancak Peygamber (SAV) döneminin temiz hassasiyetiyle kurtarabiliriz. Katışıksız, sadece vahye dayanan, radikallikten uzak, dini Allah için ve insanlık için yaşamakla özetleyebilecek Peygamber (SAV) dönemi.

Başkasının mahrem hayatına girilmemelidir. Aile mahremiyeti korunmalıdır. Bu mahremiyete sadakat göstermeyecek kadar ucuzlaşmış olanlara imkán verilmemelidir. Hz. Peygamber (SAV); başkasının konuştuklarını onlardan habersiz dinlemeyin. Onların ayıplarını araştırmayın, gizli hallerini ortaya çıkararak onların ahlakını zedelemeyin, buyuruyorlar. Hatta çıtayı yukarı doğru taşıyarak şu tehlikeyi işaret ediyor: Kim bir Müslüman’ın ayıplarını araştırırsa Allah da onun ayıplarını araştırır (ortaya çıkarır). Allah kimin ayıbını araştırırsa, onun herkesten gizli gözden uzakta yapmaya çalıştığı kusur ve ayıbını ortaya çıkarır ve onu herkese rezil eder.

Özel hayatın dokunulmazlığı olmalıdır. Yasal gereksinim ve insanlığa zararlı bir unsur içermedikçe kişilerin içyüzü ortaya saçılmamalıdır. Şeref ve onur korunmalıdır. Hz. Peygamber (SAV); kim bir Müslüman’ın kusurlarını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun kusurlarını örter. Kişi kardeşine yardım ettiği müddetçe Allah da o kuluna yardım eder, buyurur. Peygamberimiz (SAV); namus ve iffeti örtün, kim bunu zedelerse Allah da onu zedeler, ikazını yaparak hálá bu hastalığını tedavi edemeyenlere karşı ayrı bir caydırıcılık yöntemini kullanır. Zarar verirsen zarar görürsün. Ama erdemli tavır, zarar görürüm korkusuyla değil, insani duygulardan dolayı insanları hoş görüp affetmektir.

* * *

Belki en zor günde, mahşerde Allah’ın huzurunda günahlarımız birbiri ardınca ortaya döküldüğünde yaşayacağımız şu manzara bize örnek olur: Kıyamet günü Yüce Allah, mümin kulunu hesaba çeker. Onu kendine hiç kimsenin görmeyeceği, duymayacağı şekilde yaklaştırır ve şu günahını hatırlıyor musun diye sorar. Kul hepsini itiraf eder, her şeyin bittiğini zanneder. Tam o esnada Yüce Allah, günahlarını dünyada halktan gizlemiştim, şimdi de o günahları bağışlıyorum, buyurur.

Evet. Günahları, kaçamakları itiraf etmek erdem değildir. Allah örttüyse örtelim. Ama bilelim ki bu rahmet, yani Yüce Allah’ın günahları örtmesi bize günah işleme hakkını ve haklılığını vermez.

SORALIM ÖĞRENELİM

Dua ne demektir? Duada nelere dikkat etmeliyiz?

Dua din literatüründe, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. Duanın ana gayesi, insanın halini Allah’a arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, Allah ile kul arasında bir diyalog anlamı taşır. Bir başka deyişle dua sınırlı, sonlu ve gücü sınırlı olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Özet olarak duanın yöntemi şöyledir: Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle yapılmalı, mübarek vakit ve yerler tercih edilmeli, kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak, günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için acele edilmemeli, kabul edileceğine inanarak duaya ısrarla devam edilmeli, sebepler dünyasında yaşadığının bilincine ererek talep ettiği şey birtakım sebeplere bağlıysa önce bu sebepleri yerine getirmeli, yani fiili duasını yapmalıdır. Ayrıca kişi isteğini Allah’a arz etmeden önce Allah’a hamdü sena Peygamber’e (SAV) salat ve selam getirmelidir.

İslamın şartı 5 denilir. Doğru mudur?Sait ŞAHİN/ADANA

Halkımız arasında İslam’ın gayesi olarak bilinen ve Hz. Peygamber’in (SAV) meşhur hadisinde de ifade edilen hususlar, dinimizin inanç ve ibadetler konusundaki temel esaslarına dikkat çekmektedir. İslam’ın sadece bunlarla sınırlı olduğunu ve bunların yerine getirilmesi halinde yeterli olacağını düşünmek yanlıştır. Zira, İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak alanında öngördüğü ve yaşanmasını istediği diğer hususlara da riayet edilmedikçe gerçek bir İslamiyet’ten söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (SAV) hadisinde belirtilen hususları İslam’ın temel dinamikleri şeklinde anlamak gerekir. Aksi yöndeki düşünce ve değerlendirmeler isabetli değildir.
Yazarın Tüm Yazıları