BUNDAN on yıl önceydi. Ankara’daki yerel bir radyoda her hafta yaptığım programdaydım.
Programın sonunda -canlı yayında- biraz karşılıklı sohbet biraz da soru-cevap içerikli telefonlar alıyordum. Gelen birçok telefonun içinde bir telefon dikkatimi çekti. Sesinden hayli yaşlı olduğu anlaşılan bir hanımefendiydi benimle konuşan. Bu dinleyicim sitem edercesine konuştu: "Yavrucuğum niye bana gelmiyorsun, ziyaretime gelsene, Ayşe Teyze’nin elini öpsene, duasını alsana" dedi. Duraksadım. Kumanda masasındaki arkadaşlarımla göz göze geldik. Gülümsedim. Zaman zaman maddi ihtiyacı olan dinleyicilerimiz arar bizler de imkánlar nispetince yardımcı olmaya çalışırdık. Teyzenin de ihtiyacı olabilir diye; Teyze bir ihtiyacın var mı, yapabileceğim bir şey olabilir mi diye sordum. Hayır dedi, benim parayla-pulla işim yok, ihtiyacım da yok. Sen bana uğra, sana ihtiyacım var, dedi. Peki dedim ve adresini aldım.
Birkaç gün sonra da yanıma eşimi alıp Ayşe Teyze’yi ziyarete gittik. Evi, Ankara’daki Keçiören ilçesindeydi. Giriş katında oturuyordu Ayşe Teyze. Tek başına. Yaşı 90 civarındaydı. Eşini birkaç yıl önce kaybetmiş. Nurlu, ağzı dualı, tok sözlü, tok gözlü, tertemiz bir hacı teyze. Sohbet ettik. Güzel şeyler anlatıyordu. Hayata dair güzel öğütler veriyordu. Dünyayı da ahireti de iyi biliyordu Ayşe Teyze.
Etrafında aynı apartmanda oturan komşu kadınlar vardı. Bu hanımefendiler Ayşe Teyze’ye nöbetleşe bakıyorlarmış. Yemeğini yapıyor aynı zamanda duasını alıyorlarmış.
Sanıyorum on yıl süresince 2 veya 3 defa daha uğradım. Zira sürekli arıyor ve: "Teyzeni niye ihmal ediyorsun?" diyordu.
Son iki yılda Ayşe Teyze yatağa düştü. Zaten zayıftı ama iyice zayıflamıştı. Pek yemek yemiyordu. Sürekli Kuran okuyor, Allah’ı zikrediyor ve ziyaretine gelen komşularına iyi öğütlerde buluyordu.
Sözleri iyice seçkinleşmiş ve daha da şiirleşmişti. Son ziyaretimde normal sözlerle değil, şiirle konuştuğunu gördüm. Zorlama olmadan, kendi kendine bir araya gelen anlamlı ve hikmetli sözlerle konuşuyordu. İlginçti, sanırım kalp temizliği dedikleri şey buydu. Lüzumsuz sözü yok gibiydi. İstismar, art niyet ve yapmacıklık hiç yoktu.
Evini fakirlere bırakacağını söyledi bana. Çünkü çocuğu hiç olmamıştı. Sen doğrusunu bilirsin, dedim.
Bundan bir ay önce telefonla aradı. Yaşı artık yüze yaklaşmıştı. "Seninle mutlaka görüşmem lazım, vasiyetimi yapacağım, sana söyleyeceğim iki önemli şey var," dedi. "Böyle evlatlık olur mu, neden daha çok uğramıyorsun" diye de sitemini belirtti. Daha sonra, "Bak gelirsin beni bulamazsın" cümlesini de ihmal etmedi. Tamam, gelirim hacı teyze dedim. Ama yoğunluğumdan ötürü gidemedim. Zaman zaman eşime hacı teyzeyi ihmal ettik, gitseydik keşke dememe rağmen bir türlü fırsat bulamadık. Bir daha da görüşemedik hacı teyzeyle.
Geçen hafta sonu hacı teyzenin evini aradım. Ziyaretine gidecektim. Telefona çıkan ve ta uzaktaki bir semtten gelip Ayşe Teyze’ye hizmet eden hanımefendi sesimi duyar duymaz; "Hocam çok geç kaldın, Ayşe Teyze’yi dün gömdük" dedi. Donakaldım. Bir şey diyemedim. İçimin acıdığını hissettim. Sadece ’Allah’ım senden geldik sana döneceğiz’ diyebildiğimi hatırlıyorum. Telefonu kapattım. Müthiş bir pişmanlık duydum. "Hacı teyze Allah’ın sana ve bize acısın" diyebildim sadece.
Evine gittim. Artık yoktu. Uzandığı sediri bomboştu. Komşuları evini doldurmuşlardı. Taziyeyi orada kız kardeşi (80 yaşlarında) ve komşuları kabul ediyorlardı. Son günlerde sürekli adımı sayıklamış. Ona çok önemli iki şey diyecektim diyemedim, diye söyleniyormuş. O evde değil, ama kendisine hizmet eden ve haylice fakir olan bir iyiliksever kadının evinde vefat etmiş. Ölümü çok sade ve rahat olmuş. Son günlerde sadece süt içiyormuş. Sürekli Kuran okuyormuş, Yüce Allah’ın adını anıyormuş. Yemek yemiyorsun teyze diyen iyiliksever ev sahibesine "Kuzum bana dünyadaki işin bitti artık diyorlar, benim iştahım kesildi" diyormuş. Ölüme böyle hazırlanmış Ayşe Teyze. Ölümü böyle görmüş, belki böyle yenmiş. Ölmeden evvel ölmek bu olsa gerek.
Bilmiyorum, belki sizin de mahallenizde, etrafınızda mutlaka böyle bir hacı teyze vardır. Modern çağın Rabiatü’l Adeviyye’sidir bu insanlar. Kimse farkında değildir onların. Kimse önemsemez onları. Bayramlarda tek başlarınadırlar çoğu kez. Kimse ziyaretlerine de gitmez onların. Ama belki onların duası hürmetine manen ayakta durabiliyoruzdur. Belki onların duası bizlere kalkan oluyordur. Bizleri koruyordur. Ben işte böyle gönlü tertemiz bir teyzemi ihmal ettim. Bari siz onları ihmal etmeyin. Onlara uğrayın, ellerini öpün, dualarını alın. Benim gibi geç kalmayın.
SORALIM ÖĞRENELİM
Borsada hisse senedi karşılığında param var. Buna zekát düşer mi?
Fatih SOYLU/NEVŞEHİR
Borsada işlem gören paranın nisap miktarını aşması ve üzerinden bir yıl geçmesi halinde zekátının verilmesi gerekir.
Hocam anason üretiyoruz. Sakıncalı olduğu söylendi. Doğru mudur?
Adil CANLI/İSTANBUL
Anason ilaç ve kimya sanayiinde kullanılmak amacıyla üretiliyorsa herhangi bir sakınca taşımaz.
Hocam, dini açıdan yeni gün gece yarısından sonra mı başlar. Yoksa güneş doğunca mı?
İldem SEMRİ/İZMİR
İslam’a göre yeni gün güneşin batmasıyla başlar.
Namazların üç vakit olduğunu söyleyenler varmış. Bu doğru mudur?
Selahattin KAYRI DİYARBAKIR
Cebrail (as) Peygamberimize (sav) gelerek namazı bir defa ilk, bir defa da son vakitlerinde kıldırarak namazın vakitlerini göstermiştir. (Müslim, Salat, 138) Peygamberimiz de (sav) sahabesine iletmiştir. (Müslim, Mesacid, Mevadius-salát, 138) Asrısaadetten bu yana 5 vakit olarak kılınmıştır. Bunun zıddını söyleyen kimse yoktur. Ayetlerde de bu vakitlere ismen veya işareten değinilmiştir.