Paylaş
“…Karabağlar Belediyesi, Uzundere Rekreasyon Alanı’na, Nasreddin Hoca’nın, meşhur fıkrasında olduğu gibi, kucağındaki bakraçtan göle maya çalmasını tasvir eden heykelini dikecek(miş); Buca – Tıngır Tepe’deki, (hayatında –bugün icra edilen haliyle- hiç semâ yapmamış olan Hz. Pîr’in, semâ yaparken tasvir edildiği) Hz. Mevlânâ heykeli yetmedi anlaşılan... / …Hemen altını çizelim; ‘Ne Hz. Mevlânâ ile bir alıp veremediğim var, ne de Hoca Nasreddin’le...’ Heykel sanatına hayran, heykeltıraşlara büyük saygısı olan, İnce mizaha tutkulu, üstelik anne tarafı Mevlevî olan bir adamım. Ayrıca, İzmir’de çok az heykel olduğunu düşünen ‘tuhaf ve marjinaller’ arasında da ön saflarda dururum…” demiştim. Hoca Nasreddin misâli, “inanmayanlar, eski yazıya baksınlar…”
Aslında İzmir’in bir heykel (TDK’nın eş anlamlı sunumuyla, “yontu”) merakı var; var olmasına da, tam olarak ne yapacağını bilemiyor işte ! Memleketin neresinde, “yontulmuşlar adına bir kriz çıksa”, ilk salvo, İzmir’deki “seçilmişler”den geliyor meselâ… Hatırlayın; Ankara’da içine “tükürülen sanat”ı şehrimize dâvet etmiş, Kars’ta “ucube diye parçalanan yontu”ya da hemen ertesi gün tâlip olmuştu bu “seçilmişler”. Bitmedi; Kentimizdeki güncel ve devam eden sıcak spekülasyonlar arasında, “yıkıp yenisini yapma tartışmaları”na konu olan Karşıyaka’daki (anıtsal) yontu ile başı Yunus Emre’yi, bedeni Anaksagoras’ı yansıttığı söylenen Urla’daki yeni yontunun bulunduğunu da unutmayalım.
Kentli’nin (seçilmişler, kanaat önderleri, seçmen, sanatçılar, gazeteciler ve daha kimler varsa) “yontu sanatı”lar hakkında, aynı kanıyı paylaşmıyor olması, aslında çok doğal. Doğruyu, böyle böyle bulacağız umudunu korumak lâzım. Hem, malûm; “…Hocam, niye insanların bir kısmı o yana, bir kısmı bu yana gider ?” diye sorduklarında, “…Hepsi aynı yöne gitse dünyanın dengesi bozulur…” dememiş mi Nasreddin ?
Ben izninizle, konuya başka bir cepheden yaklaşacağım. Bence, “Nasreddin Hoca Yontusu Yıkılmamalı…” diyeceğim. Neden mi ? Çünkü (artık) İzmir’e çok yakışıyor ! Bu haliyle korunamıyorsa eğer, yıkılıp daha büyüğü yapılmalı hattâ... Kent için, ne kadar çok şey ifade ettiğinin kimse farkında değil. Kent kimliğini nasıl tamamladığını görmezden geliyorlar. Kentin düşünce biçimiyle nasıl bir uyum içinde olduğunu ıskalıyorlar. Oysa, tarih boyunca, İzmir’de yapılmış hiçbir “yontu”, “bugün yapılanı eleştirmek için kılıç çekenlerin düşünce tarzı ve reaksiyon hızı”nı bu yontu’dan daha güzel ve üstelik gülmece lisânıyla anlatamazdı. “Târifeli trenin, ancak dönüş seferine tepki verebilen bir niyet”i tasvir etmesi bakımından, müstehaktır. Bu sebeple, durduğu yerde, ebediyete kadar, ibret-i âlem için kalmalı !
Ancak, yazıyı bitirmeden, üç kuruşluk aklımla, gelecek kuşaklara “daha faydalı ve kalıcı mesajlar bırakılması” arzusuyla, mevcut yontu’nun tasarımı üstünde, küçük bir değişiklik önerim olacak… Diyorum ki, Hoca’nın “göle maya çaldığı”nı zaten bütün dünya biliyor; fıkranın mesajı yeterince eskimiş… O bakracı kaldırsalar önünden. Onun yerine, (sanat, estetik ve edep açısından en münasip yer olması sebebiyle…) yontu’nun avucuna kına yaksalar… Ziyarete gelen genç nesillere de, “Bayramdan sonra gelen kına…” öyküsü, Hoca Nasreddin’in mizahî diliyle anlatılmış olsa, kötü mü olur ?
“Yontulmuş”lar ile “seçilmiş”ler arasındaki, (yukarıda anlattığım) geleneksel ilişki ve yakınlığı resmetmesi bakımından, “kamu hizmeti” yerine geçer vallahi !
Paylaş