Yazar dediğin odundur biraz

Haberin Devamı

SOBASINA attığı odundan yakınırken, Anadolu ağzının tarif ettiği hayret ve çaresizlik, mütebessimdir:
“Çam çatlayı, gürgen patlayı, yaş yanmayı, guru dayanmayı; ne edeceemi şaşudum...”

İşte yazar da, buna benzer bir açmaza düşer zaman zaman...
Haydi “yazdıklarıyla” diyelim... Bakarsınız, bu lâtifeden bile alınan çıkar.
Gün gelir okuyucu, “çiçek-böcek” yazarsınız beğenir de, “Zülfüyâre dokununca”, sizden kötüsü olmaz.
Gazap Üzümleri romanının, Pulitzer ödüllü ünlü yazarı Steinbeck bile, “İnsanlar akıl almayı sevmezler, bütün istedikleri teyid edilmektir” diyor.
Onaylandıkça inanmak, aklını, düşündüklerini, eylemlerini, doğrularını, tercihlerini, ısrarlarını yeterli görmek, basit ve ucuz bir oyuncaktır.
İnsanoğlu bu kaçamağı, “sınırlarını zorlamamak” için icat etmiştir.
Bunları ucundan kıyısından yazmaya kalkınca, “niyet okuması” yapılır hemen.
“Hassas dönem” hatırlatması filân yapılır; dost meclislerinde...
“Ne yazacaamı şaşudum...” diyesiniz gelir.

Haberin Devamı

Şairlerden, “Polisin bile farkında olmadığı”ndan dem vurup, Gülhane Parkı’nda bir “ceviz” olduğunu itiraf eden çıktıysa da, yazarlarda bu cesareti gösterene pek rastlanılmaz; en azından ben bilmiyorum.
Dolayısıyla burada, odunları, kalas, kereste filan gibi tasnif edip, teferruata girmeye değmez.
Aynı bilinç, “ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...” sorusunu sorabildiği için, ayrıcalıklıdır zaten.
Okuyucunun isyanına, “popülist söylemlerin dayanılmaz hafifliği” de, “sıradana tapanlar”a karışmış olması da, yaşadığımız çağın vebası, “yazının ayağa düşme halleri” de yön veriyor olabilir:
“Ne okuyacaamı, kimi okuyacaamı şaşudum...”

“Kâğıdın ve kalemin, aslına olan hasretine nazire midir”, nedir?
Üçlemeyi, yazı insanları tamamlar.
Eşyanın tabiatı ve yazgısında gizli olanı açık etmek, Allah’ın bildiğini kuldan saklamamak bana düştü ya, bu da hoş!

“Vengi, kızılçam, ıhlamur, kavak,
Şimşir, abanoz, çitlembik, sedir,
Bakkam, akasya, bozardıç, maun,
Meşe, kestane, dişbudak, kiraz...
Yazar dediğin odundur biraz.”


İzmir(li) bundan güzel tarif edilemezdi

Haberin Devamı

BİLETİX”in resmi sitesinden öğreniyoruz ki, “Tiyatro Kumpanyası yine bir ilki getiriyor önümüze... Ahmet Say’ın ‘İpek Halıya Ters Binen Kedi’ isimli uzun öyküsünden, baba ile oğulun sahne üzerinde kavuşmasına köprülük eden büyük usta Yücel Erten’in oyunlaştırdığı, müziklerini Fazıl Say’ın bestelediği ‘7000 Yıllık Uçan Halı’ya Ters Binen Hırcar’, masal tadında politik bir güldürü”ymüş... Masal, “Ticaretin 7 bin yıllık serüvenine kahkahalarla eşlik edilen ibretlik bir masal”mış üstelik; gişesi bol olsun... Oyun İzmir’e geldiğinde, kısmetse gider izleriz. Şimdilik, adının bir anda çağrıştırdıkları ile yetinip, peşrev tadında bırakalım. “Bu kentin kıymetini bilememe, hakkını verememe, tadını çıkartamama” hallerimizi, 7 bin yıllık kentimizin bugünkü sahiplerine, bir de böyle keskin bir ironiyle anlatmayı deneyelim. Ben kendi hesabıma, bundan sonra, “İzmir’de vaziyet nasıl?” diye soranlara, “7 bin yıllık uçan halıya ters binmeye devam” diye yanıt vereceğim. Demek ki, yerel seçim gündemi de bu sebeple baş aşağı görünüyormuş...

Yazarın Tüm Yazıları