Paylaş
İZMİR’in bir güzelliği ve ayrıcalığı da, ister “hafta sonu kacamağı” deyin, ister, (-hafta sonunu uzattık- demek varken) daha havalı dursun diye, “long weekend”; çok kısa mesafelerde “deniz ve güneş”, hattâ Dario Moreno’nun seslenişiyle, “deniz ve mehtap...” ihtiyacını giderebiliyor olmanızdır.
Burada alışkanlıklar devreye girer.
Bazıları Foça tarafına kaçar, bazıları “Ada”cıdır.
Bazıları “statükocu”dur; “bir sosyal statüyü terk etmemek uğruna” Çeşme’den vazgeçemez.
Bazıları “trend” izler; (şimdilik) Alaçatı’dadır.
Karaburun’un muhafazkâr sevdâlıları oraya saklanır.
Gümüldür – Ürkmez – Özdere sahilinin kampçıları ayrıdır.
Biz, bu sınıflandırmada, 40 yaşını devirmiş “Şirin Baba”nın ev sahipliğinde, “Denizatı Karavancıları” denilen mütevazı göçebeler arasındayız.
Uzun zamandır hemen hemen sadece burada kafa dinliyoruz.
Fikir vermek için söyleyeyim:
“Biz buralara ilk geldiğimizde CHP muhalefetteydi, hâlâ muhalefette”; o kadar uzun ve kanıksanmış bir alışkanlık yani bizimkisi...
Yukarıdaki paragrafta adı geçen “ayrıcalık” sözcüğünün, “mütemim cüz’ü” (ayrılmaz ve tamamlayıcı parçası) olan kavramlardan bir tanesi vardır ki, ondan bahsetmezsek, bir şeyler eksik kalır. Çoğunuzun aklına hemen, “rakı-balık-roka” filan gibi üçlemeler gelse de, ne yazık ki ben, “sevimsiz ve bezdiren üçlü”den bahsetmek durumundayım: Şehrin hemen hemen bütün girişlerinde, (gişede olsun, sahil ya da çevre yolunda fark etmez) tatilin acısını çıkartmak üzere bekleyen yoğunluk; “trafik, trafik, trafik...”
Nimetin, külfet tarafına herkes mecburen katlanıyor da; sorun burada değil. Sorun, şehre dönenlerin arasına sızmış bazı “uyanıklar” ile, (sözde) onların işlerini kolaylaştırmak görev yapan bazı “uyurgezerler”in “yoğurt yeme biçimi”nde...
Birkaç hafta önce, Gaziemir’i, Menderes’in içinden ve Tahtalı Barajı’nın kıyısından, Gümüldür sahiline bağlayan yolda bir yenileme çalışması yapıldı. Kaplamanın asfalta benzer hallerini, zifti “zengin gösteren” mıcır dökerek iyileştirdiler. Buraya kadar “tamam” diyelim. Ama bu işi, zemini silindirlemek görevini, üstünden geçen araçlara bırakarak yaptılar. Yolun kenarıyla ortasını ayırmak bir mesele... Özellikle rampa ve virajlarda sürüş güvenliği, tam bir facia; cama çerçeveye öndeki aracın fırlattığı taşlar caba... Bu güzergâhta motosiklet kullananların işi daha da zor olsa gerek.
Diyelim ki mıcır tarlasından paçanızı kurtardınız. O halde, artık “sağ şerit uyanıkları”yla mücadeleye hazırsınız demektir. Bu, “Menderes Yolu Klâsiği” olarak, akan trafiği, sağ taraftaki güvenlik şeridinden “sollamak” isteyenlerle itişmek mecburiyeti demektir. Çünkü yolu, ileriki metrelerde düğümleyenler, aslında bu edepsizlerdir.
Bu önlenebilir mi? Elbette! Kilometreler boyunca “eser miktarda dahi” bulunmayan, sıkı bir trafik kontrolü, bu kuralsızların nefesini kesmeye yeter aslında. Ama tatil günü, o saatte kim uğraşacak canım?
Paylaş