Paylaş
“Birnam Ormanı yürümeye başlamadan ona bir zarar gelmeyeceği”ni söylerler.
Nitekim, “ağaç dalları, kamuflaj için kullanılınca”, yürümüş olur orman.
Böylece, “yenileceği günün son kehaneti” de doğrulanır;
Macduff, Macbeth’i öldürür ve zalimlerin hükümdarlığı sona erer.
Oyundaki, “ormanın yürümesi” sembolizmasından,
ilk izlediğimden beri çok etkilenmişimdir.
Yeri gelip de, “İyi, kötü, vicdan, hesaplaşma,
iktidar hırsı, gücün câzibesi, bir hainin anatomisi…”
gibi başlıklar üstünde düşünürken,
“olmaz denilenin olması” seçeneği
ve “iktidar için işlenen hiçbir günah saklanamaz”
mesajının parlaklığı ile selamlaşırım hep…
Yani ben, günü geldiğinde,
“ormanın yürümeye başlayacağı”na inananlardanım.
“Yürümesi”ni beklediğim orman ile
Hayyam’ın “akılla konuşması” gibi sohbet fırsatı buldum bu hafta sonu.
Gümüldür’deki yangını yakından izleyecek bir mesafede idim.
Öğle saatlerindeki “ilk cılız dumanı”
ve arkasından gün boyu süren kâbusu dakika dakika izledim.
Uzak sırtlardaki alevlerin ne tarafa dönüvereceği tahmin edilemezken,
bu yaşıma kadar hiç başıma gelmeyen bir şeye tanık oldum.
Bir sessizlik ânında, ağaçların, “kozalakların açılmasına benzer” bir ses çıkarttıklarını duydum.
Bir gün önce yoktu bu ses, geçen hafta, geçen ay, geçen yıl; yoktu !
Daha dikkatli dinleyince, “ağaçların birbiriyle konuştuğunu” fark ettim.
Yaklaşan alevlerin tedirginliğini yaşıyor ve yaşatıyorlardı.
Sarıldım onlara, sımsıkı sardım gövdelerini.
Aralarında dolaşıp her birine tek tek dokundum.
Ve onlara, “korkmayın, merak etmeyin, buralara gelmeden söndürecekler yangını” diyerek,
ümit ve cesaret verdim kendimce…
İnanmayacaksınız ama, bir süre sonra, kesildi sesler; sanki birbirimizi anlamıştık.
Buraya kadar anlattıklarımda, hiçbir abartı veya yakıştırma yoktur Efendim…
Gelelim, benim üzerine “eklediğim fantezi”ye…
İçlerinden yaşlıca bir ladin,
“bir köprü parasına, kaç yangın uçağı alınabilir; haberiniz var mı beyim ?” diye sordu.
Yanıt veremedim; mahcup ve utançla uzaklaştım yanından…
Yeniden kitabıma ve ona eşlik eden “dokunaklı” müziğime döndüm.
Sabahattin Eyüboğlu çevirisi üstüne kurgulanmış bestesinde,
Fazıl Say çalıyor ve Serenad Bağcan söylüyordu:
“…Yaşamaktan bezdim, ne yapsam ? Birkaç yıl daha katlan…”
Ağaçlara bir göz kırptım uzaktan; başımı çevirdiğimde şarkı,
“…Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar…” mısraına ulaşmıştı.
İçimden dedim ki, (ümitsiz dostlara moral verirken)
“hep zamanı geldiğinde, ağaçların yürüyebileceğine inandın bugüne kadar.
Konuşmaya başlamaları neye işaret acaba ?”
Hayyam diyeceğini demişti;
Gerisini Shakespeare’e sormak lâzımdı her halde…
Paylaş