Paylaş
Aslına bakarsanız, “ÜST AKLI” tanımlayabilmek için, ona mukayese edebileceğiniz bir karşıt bulmak icap eder… Biraz eski dilde söylenmiş olmakla birlikte, “Yaratılmış her şey zıddıyla kaimdir” denir hani ; “her şey, varlığını karşıtına borçludur” anlamında bir söz… Özetle, bir şeyin “üstte olduğu” iddiası, ancak, onun altında kalan (ve buna müstehak olduğunda uzlaşılan) başka şeyler olduğu gerçeğiyle doğrulanır. Buraya kadar anlaşılır gibi…
Ama “sokaktaki adam”ın kafası karışık ! Herkes birbirine soruyor; “bu ÜST AKIL ne kadar üstümüzde ?” Endişe burada bitmiyor elbette; “Biz sürekli olarak alçakta durduğumuz için mi, kendiliğinde yukarıda kalıyor ? Yoksa, biz çukurda kaldığımız için, sıradan bir düzlüğe ‘üst’ muamelesi mi yapıyoruz ?” diye soranlar var. Hattâ inanmayacaksınız; “Hocam, bu ÜST AKIL, oraya demir atmış vaziyette mi; yani hiç üstümüzden inmiyor mu ? Yoksa zaman zaman üstümüze çıkıyor da, indiğinde gecelediği sabit bir hânesi mevcut mu ?” diye soranlar bile var… Benim de aklıma türlü sorular geliyor meselâ…
“Göreli de olsa, ÜST AKIL nedir; neyi ve neleri temsil ediyor ?” diye devam edebilir pekâlâ kurcalamamız… Genel kabul görmüş bir ÜST AKIL tanımı, ya da algısı mevcut bulunmakla birlikte, herkesin tarifindeki ÜST AKLI, kendine göre bir biçimlendirişi, ÜST AKIL’a baktığında gördükleri, göremedikleri, kendine göre ÜST AKIL’a yakıştırdıkları, yakıştıramadıkları, ÜST AKIL’da aradıkları… Buna karşılık, ÜST AKIL’da buldukları, bulamadıkları ve bütün bunlardan sonra ve bunlara rağmen; ÜST AKIL’dan beklentileri (?!) var…
Kendi hayal dünyamızda yarattığımız bir ÜST AKIL’dan mı söz ediyoruz ? Yoksa ÜST AKIL’ın kendi kendini tarif ettiği bir ÜST AKIL’dan mı ? Konuşulabilir, tartışılabilir bir ÜST AKIL’dan mı söz ediyoruz ? Yoksa, erişilmez, üstüne söz söylenmez, dokunulmaz, adetâ bir tabu… Hattâ tabu ötesi bir ÜST AKIL’dan mı ?
Yukarıdaki aforizmaya sadık kalırsak, ÜST AKIL’ın karşıtı nedir ? Nedir ÜST AKLI yaşatan ? Şurası muhakkak ki… ÜST AKIL’ı tanımlayabilmek için mutlaka bir ALT AKIL’a ihtiyaç var.ÜST AKIL’ya anlam veren, O’na önem izafe eden; hayatiyet katan… O’na can veren ve hattâ O’nu var eden batasıca ALT AKIL’dır… ALT AKIL olmadan, ÜST AKIL yaşayamaz ! Bir ALT AKIL olmasa; ÜST AKIL, kime, nereye ÜST AKIL’lık yapacaktır ?
Yani, Veysel’in; “Güzelliğin on par’a etmez / Bu bendeki aşk olmasa” deyişine mi içlenmeli; yoksa, Çetin Altan’ın, kürsüde kendisini bir türlü konuşturmayan Meclis Başkanı’na verdiği, “benden daha yüksekte oturuyor olmanız, basit bir marangozluk hatasından ibarettir” yanıtına mı gülümsemeli ?
Aforizma, vecize ya da özlü söz; “düşünce, duygu ya da ilkeleri kısa ve öz bir biçimde anlatan (genellikle sahipsiz) sözler” diye bilinir. Kimi zaman motto, kelâm-ı kibar ve ülger olarak da anılır. Aforizmanın tanımını da yine aforizmaları ile ses getiren Friedrich Wilhelm Nietzsche şöyle yapar: “Benim arzum başkalarının bir kitapta anlattığı şeyi, on cümlede anlatmaktır...” Haddimizi zorlamadan, O’na öykünelim yazının sonunda:
“Aklı, sadece ‘alt tarafı’na çalışanların, ÜST AKIL tarafından yönetilmesi, bir ‘kader senfonisi’dir” diye seslensek İzmir’den; uyar mı ?
Paylaş