Paylaş
ELİMDEKİ kitabın arka kapağında, “Savaştan dönen bir asker, küçük bir köyden geçiyormuş. Köyün dibindeki duvarlardan birinde, tam 12’den vurulmuş yüzlerce nişan tahtası görmüş. Asker keskin bir nişancıymış. Bu küçücük köyden kimin bu kadar iyi atışlar yaptığını merak etmiş. Bütün gününü nişancıyı arayarak geçirmiş. Sonunda onun genç bir delikanlı olduğunu görmüş. Genç adamı köyün en uç noktasına kadar götürüp, ona 12’den vurulmuş hedefleri göstermiş. ‘Bunları sen mi yaptın?’ diye sormuş. ‘Evet ben yaptım’ diye yanıt vermiş delikanlı. ‘Nasıl yaptığını anlayamıyorum’ demiş asker” diye başlayan bir öykü var.
Değerli dost Avram Ventura’nın geçen ay yayınlanan son kitabından bu alıntı; “Öykülerin Işığında Denemeler–Kırık Ayna”. Yarım bıraktığımız öykü şöyle sonlanıyor: “Çok keskin bir nişancı olmama karşın, hedefi asla yüzde yüzlük bir başarı ile vuramam. Sen bunu nasıl başarıyorsun?” diye soruyor asker. Cevabı okuyunca, tahminlerin ötesine geçen “ucuz bir tercih” ile yüzleşiyoruz: “Aslında oldukça basit sayılır. Önce ateş ediyorum, sonra hedef tahtasını çiziyorum...”
Öykülerinde yansıttığı ışığı, okuyucusuna, “ışığa saklanmış mistik doğu öyküleriyle harmanlayıp sunmak”tan bahsediyor İzmirli yazar. Kitapta, farklı öykülere serpiştirilmiş, bir alegoriler zinciri çıkıyor karşınıza. Bir solukta okuduğunuzu zannettiğiniz öykülerin, aslında soluğunuzu kestiği anları yaşamak için, “Kırk Ayna”ya yer açmalısınız kütüphanenizde. (www.etkiyayinevi.com)
Kitabın “incelmiş, inceltilmiş havası”ndan sıyrılıp, ülkenin ve kentimin sığ gündemine dönmekte zorlanıyorum. Önce ateş edildiğini, sonra hedeflerin çizildiğini anlıyorum. Hedefin vurulacağından emin olmanın rahatlığı içinde, “caka satmanın vitrini”ne takılıyor gözlerim.
Deliklere hedefi denk getirebilmek
TAKDİMİN adını bile duymak heyecan verdi: “İzmir Manifestosu...” Bu ismi önemseyiniz. Sıradanlaştırmayınız. Herhangi bir bildiri muamelesi yapmayınız. Çünkü manifesto, “toplumsal bir hareketin, siyasal inanç ve amaçların açık ifadesi, savların duyurulması, başlangıçların meydan okuyuşu” diye tanımlanır. O halde hemen kötü haberi verelim: Kentli, (başkaları adına sırtında taşıdığı vizyon ve misyona ek olarak) artık başka bir yük ve sorumluluk daha alacak omuzlarına: “Önceden ateş edilmiş yerlere, hedeflerin doğru çizilip çizilemediğini izlemek...” Çünkü “daha beteri ne olabilir?” demeyin. Açılmış deliklere, hedef tahtasını denk getirmek de bir beceri ister. İşte bunu denetleme görevidir, “İzmirlinin İzmiri”nde yaşayanlar için yeni dönemin sorumluluğu.
İzmir vizyonu ve 5 ana strateji
AZİZ Kocaoğlu’nun, “İzmirliler ve İzmir dostu bilim, iş, kültür ve sanat insanlarıyla peş peşe çalıştay ve forumlar düzenleyerek hazırladıklarını belirttiği”, 2014-2019 dönemine ilişkin İzmir vizyonu 5 ana stratejiden oluşuyor: “Yaşam biçimini koruyarak yaşam kalitesini geliştiren bir kent, dünya ekonomisindeki yerini geliştiren bir kent, birlikte yaşam kültürünü geliştiren dayanışmacı bir kent, sürdürülebilir bir kentsel gelişme ve katılımcı demokratik bir yerel yönetim...” Tarifler, göze ve kulağa hoş geliyor. Yolu açık olsun İzmir’in... Bu arada, “katılımcı demokratik bir yerel yönetim” cümlesi, algıda seçiciliğimi tetikledi ister istemez: Ben bu niyetten, “seçmenini ciddiye alan bir yerel yönetim” yaklaşımını anlarım. Bu demektir ki, Sevgili Başkan, AKM’nin otoparkını, sanatseverlere geri vermeye hazırlanıyor (?!) Cümle içinde geçmese de, “Kadifekale’de gecekondular arasına sıkışmış Antik Roma Tiyatrosu gün ışığına çıkarılacak. Kamulaştırma çalışmaları sürüyor. Kale’nin sur duvarları restorasyonu bu yıl içinde bitecek. Bölgede Ege Medeniyetleri Kültür ve Sanat Merkezi kurulacak. Namazgâh Hamamı restore edilecek” denmiş olması, belki bir gün sıra, aynı bölgedeki “İzmir Mevlevîhânesi”ne de gelir diye umutlandırıyor beni.
Paylaş