Paylaş
“Söz hakkı, yönetime katılım, paylaşım, geri-bildirim, ortak akıl” gibi kavramlarla kırkından sonra tanışanlar, bu sosyal araçları kullanmak konusunda beceriksiz kalıyorlar. “Dayanışma ve örgütlenme” bilincinin çocuk yaşlarda aşılanamadığı toplumlarda, “ne oldum delisi” kültürünün patlaması, bu sebeple doğal karşılanıyor. Bu bireysel eksikliğin, kurumsal heyecanları beslemesi konusunda ise elbette karnemiz pek parlak değil. Örneğin bizde “meslek odaları” geleneği, kendi işinin dışındaki her şeye burnunu sokmak ve “uysa da uymasa da” kendini yetkin ve yetkili görmek hastalığı ile malul olarak boy atmıştır. (Dostlarımın gülmece anlayışına sığınarak) Ziraat Mühendisleri Odası’nın diş fırçaları, Makine Mühendisleri Odası’nın döşemelik kumaşlar, İnşaat Mühendisleri Odası’nın alkollü içkiler ve Tabip Odası’nın ise çalar saatler hakkında görüş bildirmek ısrarı, bu ıskalanmış gündemin tuhaf yansımaları olarak karşımıza çıkar. Zengin ve çeşitlendirilmiş bir toplumsal duyarlılık, elbette kaçınılmaz bir aydın sorumluluğudur. Ama bu kurumlar, “kendi meslek mensuplarının gereksinimlerine odaklanmak ideal ve görevinden uzaklaştıkça, sıradanlaştıklarının farkında mıdırlar?”
Gelelim İzmir Tabip Odası seçimlerine... Acaba İzmir Tabip Odası’nın gündemi, güncele yeterince yakın mı? Yelpazenin her tarafından hekim dostlarımla sohbet ediyorum; herkesin kafası bir hayli karışık. Adayların medya ile olan ilişkilerine, bilgilendirme ve şeffaflık becerilerine bakıyorum; vasatı bile bulmuyor. Bu duygular içindeyken, seçimlere “Demokratik Katılımcı Hekimler” ismiyle giren grup adına, Dr. Fatih Sürenkök’ten bir mektup aldım. Bazı satırları paylaşmak isterim:
“...Son dönemlerde İzmir Tabip Odası’nı yönetenlerin iktidarın sağlık alanındaki yaptırımlarına karşı yeterince direnç gösteremediğini, sorunlarımıza ilgisiz kaldığını, başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanları ve halkımızın bilinçlendirilmesi, örgütlendirilmesi ve onlara önderlik yapılması konusunda yetersiz kaldığını üzülerek yaşadık. Sadece hekimlere SMS ve mail göndererek, basın açıklamaları yaparak İzmir’in en köklü ve önder olmuş Oda’sının yönetilemeyeceğini gördük. Çevresi ve hekimlerle kavgalı, diğer meslek odaları ile bir araya gelemeyen, kente ait ortak projeler üretemeyen, komisyonları çalıştırılmayan bir oda istemiyoruz. Söz veriyoruz; Oda’yı sadece hekimlerle yöneteceğiz. Paydamız siyasi düşüncelerimiz değil Hekimin, Halkın ve Kentin çıkarı olacaktır. İzmir Tabip Odası hekimlerindir ve onlarla yönetilmelidir. İzmir Tabip Odası demokrasiye inanır; kapısı da kürsüsü de herkese açık olacaktır...”
Yazımda bir denge kurabilmek için, “Hekim Güçbirliği” adına yönetime aday olduklarını açıklayan Op. Dr. Suat Kaptaner’in de bazı açıklamalarını bulup buluşturdum; onlara da yer vermek istiyorum:
“İzmir’deki 9 bin oda üyesini temsil edebilecek özenle hazırlanan bir aday listemiz var. Bu konuda çok iddialıyız. İddiamız sadece İzmir için de değil. İzmir Tabip Odası seçimlerini kazanarak, haziran ayında yapılacak Türk Tabipleri Birliği seçimlerini de bizim görüşlerimiz doğrultusunda bir ekibin kazanması için mücadele edeceğiz...”
Vaatler, kulağa hoş geliyor değil mi?
Dertleştiğim, meslek büyüğü bir hekim ise altına imza atabileceğim en doğru cümleleri kurdu sanki; “Hekimlerin, beyaz önlüğü onurla ve güvence içinde giyebilmeleri esastır. Meslektaşlarımın, önceliği ulusalcı, demokrat ve başka başka önlüklere vermelerini anlamlı bulmuyorum...”
Paylaş