Paylaş
“İZMİR SÜİTİ” ve “2 PİYANO İÇİN SONAT” son 12 gün hummalı bir çalışma içindeydim, kimi zaman sabah 5’te başladım yazmaya, (Şehirde herkes uyuyorken müthiş bir sessizlik var) bazen, öğleden sonraları evin yakınlarında bir cafede oturup saatlerce doğaçlamalarımı temize çektim, (ne kadar çok yeni cafeler, restoranlar açıldı son bir iki yıldır bizim buralarda...) Yani; 12 gün içinde 7 bölümlü İZMİR SÜİTİ ve 18 dakikalık bir 2 PİYANO SONATI çıktı, bence bu yeni çocuklar iyi eserler oldular... ‘İzmir konulu’ eser, İzmir Belediyesi’nin siparişiydi. 150. Yılı İzmir Belediyesi’nin... Bana İzmir’i müzik ile anlatmamı sormuşlardı, annemin vefatından sonra bu yıl beste yapabilmekten ümidi kesmiştim. Bana çok iyi geldi bu çalışma, bir daldım içine İzmir hayalleri ile ki, annem zaten İzmirli’dir. Uzaklaştım dertlerimden, insanların severek dinlemek istediği yalın ve İzmir dokulu bir şey bestelemek istedim. Eserin finalinde ise bir CAZ ZEYBEK çalışması var, cazseverlerin de ilgisini çekecektir. İzmir’de de her yerde de bol bol çalacağımı, diğer meslektaşlarımın da severek repertuvarlarına alacağını düşündüğüm, sevgi ile doğmuş bir 20 dakikalık süit...”
Bu satırlar, birkaç gün sonra “Büyükşehir’deki dost”un mesajı düştü e-posta kutuma. Hemen klavyenin başına oturdum. “...Kalp kalbe karşıymış. Ben de sizi telefonla arayacaktım... Bu instagram bilgisi, bana hafta sonu ulaştı. Ama İzmir dışındaydım, size dönemedim. Öncelikle, kutlarım, teşekkür ederim, en samimi duygularla... Bu konuda size aralıklarla yüklendiğim malum... Bana içerlediğinizi de biliyorum. Olsun, niyet iyi, kalpler temiz. Şimdi bir ricam var; bu konuyu yeni bir köşe yazısına çevirelim. Tümüyle iyi niyetli bir merakım var. Ve yeni bir yazıda bunu işlemek istiyorum. Lütfen bana yardımcı olunuz. Yazıyı iki şekilde kaleme almak mümkün, beraber karar verelim lütfen... Birincisi; eğer bu sipariş, benim 4 Aralık 2017 tarihli makalemde, ‘150. Yıl için önerdiğim açılımdan önce’ gerçekleştiyse, ‘İBB zaten bu konuda bir adım atmış, ben de bilmeden eleştirmiştim; neden haber vermiyorsunuz dostlar? Kutlarım, var olun, eksik olmayın... Söylediklerimi geri alıyorum...’ diye yazacağım...
İkincisi, yok, sipariş sonra verildiyse, ‘...ben yazmıştım; okumuş, değerlendirmiş ve yapılması gerekeni yapmışlar, işte yerel yönetim - yerel medya arasındaki sinerji böyle olmalıdır. Bu duyarlılık için kendilerine müteşekkirim, her türlü takdirin üzerinde... Kaç tane belediye var, yerel yazarlarını takip edecek de buradan proje üretecek? Eksik olmasınlar...’ şeklinde kaleme alacağım...” Karşı tarafın yanıtı, “...bu konu konuşulalı epey oldu. Siparişi ne zaman verdiğimizi öğreneyim... / ... Kendimi düzeltiyorum: Teknik itibariyle sipariş doğru bir cümle değil. Prosedür farklı işliyor, o yüzden... Detayı uzun mesele, konuşuruz...” şeklinde oldu. “İletişim bu cümle ile kesildi...” Ben, parlak bir yanıt alamadığım için düşündüğüm iki yazıyı da yazamadım.
Derken, başka bir dostun mesajı ile konunun etrafında “bir tur daha” attım. Şöyle deniyordu, son satırlarda:
“...Önce bir piyano virtüözü idi. Sonra bestecilik yönü ortaya çıktı. Fazıl Say’dan söz ediyoruz. Tanrının Türk halkına armağanı olan insandan. Büyükşehir Belediyesi kendisine “İzmir” temalı bir eser için sipariş vermiş. Geçen salı günü AASSM’de prömiyeri yapıldı... / ...6 bölümlük eser Kordon ve Urla doğasını hissettirirken, ‘İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar’ marşı, sırasıyla Brahms, Chopin, Rahmaninov’un üslupları ile çok renkli bir havaya büründürülmüştü. Final Caz Zeybek’le tamamlandı. Bu eser hiç kuşku yok ki, İzmir’in kalıcı simgelerinden olacaktır. Teşekkürler Fazıl Say. Teşekkürler, vesile olduğu için İBB...
Dolayısıyla, hiç düşünmediğim şekliyle, bu üçüncü yazı çıktı ortaya... Okuduklarınız, “dostların görüşleri”dir. Ben fikrimi, daha sonra söyleyeceğim. Hele “SÜİT”i dinleyip, tadını çıkartalım da önce... Yani ben, şimdilik “mesajların yalancısı”yım!
Paylaş