Stravinsky, neredeyse salyangoza basıyordu…

Dostlarına, “Yavuthânede Yaşam Var” demişti Sevgili Lütfü Dağdaş. Akşam saatlerinde, “İkiçeşmelik, Mezarlıkbaşı”ndaki, “orta avlu”da buluştuk.

Haberin Devamı

Bugün, Manisa Akhisar Oteli adıyla hizmet vermeye devam eden “Kortijo”nun, “limon ağaçları, kedileri, ışığı, gölgeleri, mavi kapıları, aşı boyalı sütunları, çarşafları, çorapları; Sâkinleri ve o sükûneti mecburen biraz bozan, sanatçının “dışarıdan renk taşıyan Kültür İnsanları” dediği misafirler, 2 yıllık bir projenin “son karesi”nde “poz vermek” için bir araya geldik. Şükrü Tül’ü görür gibi oldum bir ara. Telâşsız sesiyle anlatıyordu; “Yoksulluk da İzmir kentinin zenginlik kadar bir yazgısıdır…”

 

Sonra baktım, onun yanında Stravinsky… Beni görünce sordu: “akşama geliyorsun değil mi ?” Belleğimin beni mahcup edeceğini anlayınca sordum, “bu akşam mıydı ‘Sahnede İsyan’ yoksa ?” “Tabii” dedi, “Festivalde, ‘Ufuk & Bahar Dördüncü Piyano İkilisi’, benim ‘Bahar Ayini’mi de çalacaklar; Debussy de gelecekmiş hattâ, kaçırma…”

 

Haberin Devamı

Yavuthânedeki akşam üstü fotoğrafı ile AASSM’deki “Bir Pan’ın Öğleden Sonrası İçin Prelüt”, böyle yumuşak bir geçişle el ele tutuştular. Ama yumuşaklık orada bitti ! Yüz yıl öncesinin devrim ruhunu, “Dördüncü Kardeşler”in piyanolarından dinledik. Sinemanın asi çocuğu Jean- Luc Godard’ın asistanı ile gerçekleştirdikleri olağanüstü projede, Fabrice Aragno’nun repertuvara özel, müzikle senkronize edilmiş filmi eşliğinde, “isyan”ı yaşadık… Her ne kadar, günümüzün büyük Fransız piyanisti François-Rene Duchable, Ufuk ve Bahar Dördüncü için ,“eksiksiz bir teknikle donatılmış, gayretli çalışan, bize canlı ve hayal gücüyle dolu yorumlar sunan iki piyanist” ifadesini kullanıyorsa da, devâsa perdede, izleyiciyi-dinleyici kendi yorumunu yapmaktan alıkoyan bir gösteri vardı. Dinlendik, yorulduk, uçuştuk, konduk… Ayaklarımız yere bastığında, program kitapçığındaki bir paragraf dikkatimizi çekti: “sanatçılar, çocuk eğitimi ve sağlığı, kadın hakları ve eğitimi ile de ilgileniyorlar. Bu yüzden, 2007 yılında Prim’enfance ve Cercle de Grange adlı vakıf kendilerine “marraine” (koruyucu anne) olma teklifi ile gelince büyük bir heyecan ve istekle bu görevi kabul ettiler / Bu tip görev ve yardımlar onların yaşam felsefesi içindedir ve önemli bir yer almaktadır…” İçimden bir ses, “keşke İzmir’de birkaç gün daha kalabilselerdi de, onları (Kültürpark İzmir Sanat Merkezi’ndeki) ‘İzmir Olgunlaşma Enstitüsü Fotoğrafçılık Kursu Sergisi’ne davet edebilseydim” dedim. Bütün gelirin, Behçet Uz Çocuk Hastanesi Onkoloji Bölümüne bağışlanacak olması, mutlaka ilgilerini çekerdi.

 

Haberin Devamı

Sergideki fotoğrafların pek çoğuyla “göz göze” geldim; birkaçıyla da dertleştik ayaküstü. Objektifte ölümsüzleşmiş “salyangoz”a sordum, “Çakırcalı Efe”yi tanır mısın ? “Adını duymayan var mı ?” diye cevap verdi. Bu cesaret ve gurur verici geri-bildirim ile MÖTBE Kültür Merkezi’ne “Yetişkinler”i izlemeye gittim akşam. “Geleneksel sanatların gerekliliğine inanmış; dil, din, ırk ayırmaksızın, ‘bir orman gibi’ kardeşçe yaşamak istediğini dans yoluyla anlatmayı hedef belirlemiş, geçmişin deneyimlerini bilmeyen bir toplumun geleceğe sağlam adımlarla yürümesinin mümkün olmayacağını bilen, evrensel öngörüde ‘Ata’sını örnek almış bireyler…” diyor onlar kendilerine. “Anadolu Kadınları ve Efe’ndileri, Ege Üniversitesi Mezunları Derneği, Anadolu Kadınları ve Ege Üniversitesi Hastane Çalışanları”nın ortak performansında, İzmir’den Ankara’ya, Bitlis’e, Artvin’e, Aydın’a, Kırklareli’ne kadar uzandık… İki günde, “gelenekten geleceğe, yerelden evrensele” tam bir ufuk turuydu anlattıklarım.  İzmir’in sanat ve kültür gündemini yakalamak, giderek zorlaşıyor; ne güzel…” diye geçirdim aklımdan.

 

Haberin Devamı

“Evrensel” deyince, onu da anlatıvereyim. Son gece, efeler sahnedeyken, burnuma, barutla karışık hoş bir limon kokusu geldi… Baktım, yanımdaki koltukta, elinde Yavuthâne’den kopartılmış bir limonla Stravinsky oturuyor… Kulağına eğildim, “Dikkat edin salyangoz’a” basmayın dedim.

Yazarın Tüm Yazıları