Paylaş
“...Bizim memlekette, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Pisliğinden anlaşılır ‘adam olacak çocuk’.
Anasına bakıp kızı alınır.
Selam verilir önce, sonra edilir kelâm...
Kendi ayakları üstünde durup sivrildiğinde ‘çocukluğu’ bilinir,
Biraz palazlanmışsa, ‘Cemaziyelevveli’ gözüne sokulur.
Makbul olan, ‘leb demeden leblebiyi anlamak’tır.
Senin aklına geleni önce söyleyenin, senden çok yaşayacağına inanılır.
Geçmiş zaman olur ki, ‘hayali cihan değer’ken,
şarkılara, ‘bir zamanlar maziye bak,
ne kadar şendik’ diye başlanır;
‘...söyleşir / evvelce biz bu tenhalarda
/ ziyade gülüşürdük’ diye şiir söylenir....
Biz “öncesi”ne, ‘an’dan daha çok önem veririz.
Arefe ile bayram arasındaki ilişki de böyledir.
Bu sebeple, arefe gününü ‘ziyan edenler’;
doğru dürüst bayram da edemezler...”
2013’teki başlık, “Bize ‘her gün arefe’ mi acaba?” diye soruyor,
“...Gerçi, ‘ârif’e tarif de gerekmez diyorlar ama, bizim, ‘arife’ diye kullandığımız sözcüğün aslının, ‘arefe’ olduğunu hatırlatıp, ‘arefe’nin de muhtemelen Arapça ‘geleceği haber verme’ anlamındaki ‘irafat’ sözcüğünden geldiğini, aslen hicrî-kâmerî Zilhicce ayının 9. gününe rastladığını ve arefenin takvimlere, Kurban Bayramı’ndan önceki, (hacıların, yanlarına su alarak, su bulunmayan Minâ’ya gittikleri...) ‘tevriye’ gününden sonraki gün olarak işaretlendiğini, kelimenin dilimizde, ‘herhangi bir şeyden önceki gün’ anlamında ilk kullanımının ise 1945 yılına tesadüf ettiğini araya sokuşturuverelim...” paragrafı da cevap veriyormuş.
“Küreselleşen arefe...” ile ironi yaptığımızda ise, 2016’yı gösteriyormuş takvimler.
O tarihte bile “bu konudaki en eski yakıştırmalardan biri” diyerek paylaşmışım.
“Küreselleşme nedir ? / Söyleyeyim: ‘Bir İngiliz prensesi, Mısırlı erkek arkadaşıyla, bir Fransız tünelinde, Hollanda motoruna sahip, İskoç viskisiyle sarhoş olmuş bir Belçikalı’nın kullandığı bir Alman arabası ile kaza yaptı. Japon motosikletli İtalyan paparazziler tarafından takip ediliyorlardı. Amerikalı bir doktor tarafından, Brezilya yapımı ilaçlarla tedavi edilmeye çalışıldılar. Bu mesaj sana bir Türk tarafından Bill Gates teknolojisi kullanılarak gönderildi ve sen de muhtemelen bunu bir Singapur tesisinde Bangladeşli isçilerin yaptığı Tayvan malı çiplerin ve Kore malı monitörlerin kullanıldığı bir bilgisayardan okuyorsun. Büyük olasılıkla da bu bilgisayar Hintlilerin kullandığı kamyonlarla taşındı, Endonezyalılar tarafından kaçırıldı, Sicilyalı liman personeli tarafından boşaltıldı, Meksikalı kaçakçılar tarafından taşındı ve son olarak da Yahudiler tarafından sana satıldı. Sen de bir Türk olarak okuyorsun. İşte küreselleşme budur... / Ayak bastığınız gün de, ‘küresel arefe’ oluyor haliyle... ”
Bu yazıyı da, Ege’den 2018 senesinin arefesi için yazıyorum:
“Arefe’nin çağrıştırdıkları”nı söyleyemeyeceğim bir ülkede,
“Bize ‘her gün arefe’ mi acaba?” sorusunun güncelliğini koruyor olmasının hayreti içinde, “Küreselleşen arefe”nin idrak edileceği nice bayramlar dileyebiliyorum en fazla...
“Başlığın yazıyla bir alâkası yok” mu dedi birisi ? Yok tabii ! Başlığın yazısını yazamıyorum; yazının başlığını da bulamıyorum artık... Böyle bayrama, böyle arefe... Hicazkâr iyi gider. Usulû de “Curcuna” ; cuk oturur... Neveser Hanım’ın ruhu şâd olsun... “Kıssadan hisse, umuma mahsustur” derdi, eskiler...
Paylaş