Paylaş
O sıradan bir “bez parçası” değildi; ondan çok daha fazlasıydı...
Bunu gün geçtikçe daha iyi anlıyorum.
Neleri temsil ediyordu? Neleri saklıyordu?
Neleri örtüyordu? Neleri koruyordu?
Neleri aşikâr ediyor, neleri gölgeliyordu?
Sabaha kadar tartışsan bitmez...
Ama benim “köşeli” hatıralarımda,
hep bir “terbiye ve samimiyetin sembolü” olarak kaldı...
1960’lı yıllar...
Yaşını başını almış, iki emekli devlet memuru, masanın başında iftarı bekliyorlar.
Kahire Radyosu açılmış, Kur’an dinleniyor;
Fahri Amca’nın elinde kehribar tespih.
Çocuklara sebepsiz korku veren siyah çerçeveli gözlüklerinin ardında, bir çift yumuk ve nemli teslimiyet...
Dedemin elinde ise,
“Yıldız Bakkaliyesi”nden aldığım, çekmeceli “Yeni Harman”dan çekilmiş,
İnce ve güzel elleriyle şimşir ağızlığa yerleştirdiği, adeta namluya sürülmüş bir mermi gibi, yakılmayı bekleyen “cigara”.
Sakin, dingin, telaşsız, huzurlu ve sıradan bir ev hali...
Masanın öbür köşesinde, üzerine tülbent örtülmüş bir “hazırlık...”
Nihayet, pencerede, yarı beline kadar sarkmış, gözü şerefede, kulağı top sesinde bekleyen ben, koştura koştura geliyorum: “Top patladı... Top patladı”;
ardından ezan yükseliyor...
Dudaklarda belli belirsiz bir kıpırdanma... Birer yudum su, birer zeytin...
Derken Fahri amcanın eli tülbente uzanıyor.
Alıyor onu ve az önce Kur’an dinledikleri radyonun üstüne örtüyor.
“Mükellef bir rakı sofrası” çıkıyor, kaldırılan tülbentin altından...
Tülbentin yolculuğu, bugün hasret kaldığımız “birbirimize tahammül erdemi”nin
ve dile dolanmamış, ayağa düşmemiş, “edep anlayışı”nın
sanal bir deklanşörle çocuk zihnime düşürdükleridir.
Bazı akl-ı evveller için peşinen tercüme edelim;
Bu resimde içki,
”ne laikliği tarif için şart ve vazgeçilmez bir sembol,
ne de övgüye değer bir unsur olarak ele anlatılmıştır.
Sadece ve sadece,
“bir yaşama dürüstçe, ne kadar çok ve farklı renk sığdırılabileceğini
tasvir için” seçilmiştir.
Onun da ötesinde, biribirine zıt gibi görünen,
Hatta açıkça iki ayrı uçta yer alan tercih ve davranışların hepsinin,
“samimiyetle ve vitrinlenmeden taşınabilmesinin” mümkün olduğunu örneklemek için kullanılmıştır.
Gündeme uygun bir merakla kendime sormadan edemiyorum:
Kasımpaşalı ya da Kahireli;
“Cumhurbaşkanı adaylarımızdan herhangi birinin hayatında, böyle -laik bir tahammül kırıntısı- var mı acaba?”
Paylaş