Paylaş
BU cümle ilk bakışta saçma gelir pek çok kişiye. Anlamsız, abartılı, küstahça hattâ... Bir yandan, (önce iyi yetişmek mecburiyeti, sonra hizmet sorumluluğu anlamıyla) gurur vesilemizdir; diğer yandan, (bir yazarın deyişiyle) “Ülkenin yönetimine her devirde musallat olan hırsız, uğursuz, iş bitirici takımının karşısında, her zaman devletin çıkarını korumaya çalışan bürokratlarıyla tanınan bir camiayı, onlar hakkında, olumsuz duygular uyandırmak amacıyla dillendirilen bir slogan olarak, Mülkiyelileri yıpratmak için kullanılır...” Oysa bakın Mülkiye Marşı’nın ilk iki dörtlüğü neler söyler?
“Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Gül ki sen, neş’enle gülsün ay, güneş, toprak, deniz.
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Bir güneştin bir zamanlar, aya kadar kaldındı dün,
Dün bir aydın, sislenen boşlukta yıldızsın bu gün;
Benzin uçmuş bak, ne rüyadır, bu akşam gördüğün?
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz..”
Marşı besteleyen Musâ Süreyyâ Bey’in kız kardeşi Nihâl Erkutun, Mülkiye Marşı’nın bestelendiği geceyi gâyet iyi hatırlamakta ve şöyle anlatmaktadır: “Gâyet iyi hatırlıyorum. Mütareke yıllarında bir gece, bir dostumuzun evinde âilece toplandığımız sırada (Süleyman Cevdet Dülger) marşın güftesini getirdiler. Ağabeyim güfteyi okuyunca çok heyecanlandı. Hemen kalktı, orada bulunan piyanonun başına geçip bu marşı o gece besteledi...” Mülkiye 1921 mezunu Cemal Edhem (Yeşil) Bey ise 10 Nisan 1919’da kaleme aldığı “Vatan Şiiri” için o zamanki duygu ve düşüncelerini 1967’de şöyle dile getirmişti:
“... Bunu şimdi ifade edebilmek çok zor. Aradan 50 yıla yakın zaman geçti. O zamanın havasına girmeyi denemek, 20 yaşından önce alınmış bir soluğu 50 yıl ciğerlerinde tutup, 70’ine yakın vermeyi düşünmek gibi bir şey olur. Yine de şu kadarını söyleyeyim: Mülkiye’nin 1918’de yeniden açılışı, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki mütareke yıllarının ilk günlerine rastlar. Okula girdiğimizin altıncı ayına doğru yazdığım bir şiire, o kara günlerin gittikçe artarak yüreklerimizde yer eden acısı ve acılığı ister istemez sinecekti. Güftenin o zaman için aşırı iyimser görünüşünü de delikanlılık çağının yenilgiye karşı direnme gücüne ve aydınlık bir geleceğe özlem duygusuna verebiliriz.”
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından bir ay önce haykırılan bu inancın arkasında, “Mülkiyelinin, -yetiştik çünkü biz- deme gücünü nereden bulduğu sorusu”nun can alıcı yanıtı gizlidir: “Mülkiye geleneği...” Marşıyla, vatanından başka aşk istemediğini 155 yıldır ilân ve tekrar eden bir camianın anlam ve gücünü kavrayabilmek için önemli göstergelerden biridir bu... Bu marşta en karanlık günlerde bile yok edilemeyen bir isyan, umut, iyimserlik ve özgüven vardır. Çünkü Mülkiye Marşı’nın diğer adı da (şiirinden gelen yankıyla) “Vatan Marşı”dır. Yani “Önce Mülkiye” demek, aslında “Önce vatan” demektir!
Demek ki, tam olarak ne anlama geldiğinin anlaşılması için 155 sene geçmesi gerekiyormuş... Hâlâ anlamayan ya da anlamak istemeyenler varsa (ki öyle görünüyor...)
hiç endişe etmeyin... Bugün, kaybetmekten yakındıkları her şey ve fazlası, birer birer uçsun ellerinden, (3 vakte kadar) onlar da anlayacak, neden “Önce Mülkiye, sonra Türkiye” dediğimizi... Onlar da anlayacak, “Mülkiyeli duruşu”nun neden Türkiye’nin teminatları arasında olduğunu. Umutla, sabırla, daha nice hak edilmiş “4 Aralık”lar kutlamalarına...
Paylaş