Paylaş
Hani “ne olduğunu anlayabilmek” için, mutlaka “tık”lamanız gereken,
buram buram “özgüven eksikliği” kokan “manşet biçimi…”
Hani, “böyle bilmeceli yazmazsak kimse okumaz” kaygısıyla çıkartılan,
“çaresizlik” tüten “tiraj ve reyting daveti”.
Hani, “incir çekirdeğini bile doldurmasa”,
“Çinliler, sonunda bunu da yaptı” ipiyle paketlenen
“hem ucuz, hem de etik zenginlikten uzak pazarlama modeli…”
Hani var ya canım;
“O karar açıklandı,
O şehirde orman yangını kontrol altına alınamadı…
O polis için flaş gelişme,
O şirkettekiler ne kadar maaş alıyor ?
O maçın devre arasında olanlar oldu…
O bir zamanlar çok zengindi,
O meyveyi sakın yemeyin !
O uygulamayı, hemen cep telefonunuzdan silin !
Onu yanınıza almadan evden çıkmayın.
Vs. vs. vs…” diye,
“Kemeraltı esnafından hırsızlanmış”,
“gel gel” gazeteciliği…
Bir köşe yazısında anlatılmak istenenler,
“Acaba bu üslûp ile kirletilse, nasıl olur ?” diye kurt düştü içime.
Ve bir deneme yapmaya karar verdim.
Hem de daha önce “defalarca tekrarlanmış bir tema”yı,
“temcit pilavı” gibi ısıtarak…
“…O şehirde, sanat etkinliklerinde, protokol ve sponsorlara ayrılan ön sıralar boş kalıyor…
O şehirdeki körfez ve su yolu, ulaşım için kullanılamıyor.
O şehirde, bisiklet yolları, engelli koşu parkuru gibi.
O şehirdeki futbol takımlarının bir stadı bile yok !
O şehirde, kültür merkezinin otoparkına, Belediye kamyonetleri park ediyor.
O şehirde, ‘köşeleri, köşe başlarını, köşe taşlarını, köşe yazılarını’ inşaat şirketleri tutmuş.
O şehirde, yağmur suları denize akıtılamıyor, dükkânları basıyor.
O şehirde, o dolmuşların geçiş üstünlüğü var.
O şehirde, ‘Festivaller Kenti olalım” diyenler, alay konusu yapılıyor.
O şehrin kent kimliği kayboldu.
O şehir, ‘Zaytung’ için bir hazine olduğunu gizliyor.
O şehir, Attilâ İLHAN’ın ‘beyhûdelik’ tasvirine doğru koşuyor.
O şehrin, televizyonları kontağı kapattı.
O şehri, 20 aile yönetiyor.
O şehirde, ‘birileri’, yine ‘bu yazdıklarıma’ bozulacak…”
dediğimi varsayın.
“O” şehrin üstüne “Tık”layın şimdi;
bakalım “aks-i sedâ” alabilecek misiniz ?
Paylaş