Paylaş
Zaman zaman alevlenen bir tartışma var biliyorsunuz;
“millî içkimiz”in ne olduğu konusunda... Rivayet muhtelif!
Şimdilik gündem başka taraflara kaydırıldığı için, biraz unutulmuş gibi.
Ben de fırsat bu fırsat dedim; “millî bitkimiz”in ne olduğunu da tartışsak biraz...
Çocukluğumun coğrafya kitaplarına kalsa,
“fındıktan üzüme, incirden zeytin”e uzanan geniş bir yelpazeydi bu...
Son yıllardaki “marka tescili ve şölene dönüşen hasatlar”a bakılırsa,
Ege coğrafyası, Anadolu’nun yine şanslı beldelerinden...
Gelgelelim, çocukluğumdan elli yaşımı geçtiğim yıllara gelinceye kadar,
hem rekolteler, hem alışkanlıklar, hem ağız tadımız,
hem de “millî” tanımı değişti.
Memleketin hallerine bakınca, zaman zaman...
“değişmeyenler”i anlatan yeni bir bitki bulmalıyız hissine kapılıyorum.
Benim için “sebep – sonuç” ilişkisi yeni de değil aslında;
ben bu bitkiden, genellikle seçim sabahları bahsederdim...
Bugünkü yazım ise, “düğün değil bayram değil” gibi görünse de,
“testi kırılmadan” yapılacak küçük bir hatırlatmanın,
çok daha faydalı olabileceği varsayım ve öngörüsüne dayanıyor.
Kaldı ki “millî bitki” olarak önereceğim “bir tutam yaprak” hakkında,
“sorun çözme ve ağıt yakma” geleneğimizi yaşattığımız halk türkülerinin,
çoktan noktayı koymuş olduğunu fark edeceksiniz.
Lythraceae familyasından çalımsı bir bitki olan “Lawsonia inermis” için çeşitli kaynaklar, “Ayrık dallı, beyazımsı kabuklu, karşıt yapraklı bir ağaççık” diyor ve devam ediyorlar; “Sivri uçlu ve esmer yeşil renkli yaprakları, zamanla yani yaşlandıkça dikenleşir. Güzel kömeç şeklindeki çiçekleri keskin kokuludur. Anayurdu Arabistan olan bu ağaç hemen hemen bütün Doğuda yetiştirilir. Kuzeydoğu Afrika kökenli olduğu da söylenen bu bitki, Kuzey Afrika, Hindistan ve Sri Lanka’da günümüzde de yaygın biçimde yetiştirilmektedir. Çeşitli boyar maddeler ve tanen içeren yaprakları kurutulup öğütülerek toz haline getirilir; doğulular bununla saç, sakal ve tırnaklarını boyarlar.
“Kına”, zamanımızda birçok saç boyasının bileşimine girer. Boyadığı dokuya kızıl bir renk veren kına tozu, ticarette esmer ve yeşil kına olmak üzere başlıca iki tipte bulunur. Yeşil kına gerçekte saf kına değil, başka bir boya ile renklendirilmiş bir üründür. Toz kına hamur haline getirildikten sonra, parmaklara veya avuçlara konularak ince bezle sarılır, sabaha kadar beklenir. Bu suretle ellerde güzel, koyu kızıl bir renk oluşur. Ağarmış saçlara da sürülerek, kızıl kumral bir renk verilir. Pek bilinmemekle beraber, ağızdan ishal kesici ve solucan düşürücü olarak da yararlanılır.
Gazete manşetlerine göz attıkça, “yakışır...” diyorum, kendi kendime... Hem, siyasi literatüründe, “ellerim kılsaydı, yetmez ama evet, biz değil Olimpiyatlar kaybetti...” filân türünden deyimler bulunan bir ülkede, başka hangi bitki, bu kadar “millî” olabilir ki ?
Bu perişan hallerimizin “genetik” bir boyutu da var ayrıca; “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filminin müziklerinden biriydi, “Altın tas içinde kınam ezildi / Gümüş taraklarda zülfüm çözüldü” diye seslenen türkü... Bence filmi de bir daha seyretmelisiniz... Senaryo, her şeyi özetlemiyor mu? Unutmadan, en iyisi, “Halis Medine Kınası” yazan küçük paketlerde satılır...
(Kurthan Fişek Hocamı anarak önemli not: Tümüyle botanik esaslı bir yazıdır. Yaklaşan EXPO oylamasıyla hiçbir alâkası yoktur...)
Paylaş