Paylaş
Masamın üzerinde duran CD’lerde başlamak lâzım. 1999’da kurulan topluluğun, 2002’te çıkan ilk albümleri, aynı yıl geçmişti elime. “CLASSIC MEETS CUBA” bana tesadüfen ulaşmıştı ama, ardından gelenlerin hepsini ben kovaladım: “JAZZ MEETS CUBA, MOZART MEETS CUBA , OPERA MEETS CUBA, CLASSIC MEETS CUBA – SYMPHONIC SALSA…” (sonra 2 CD daha çıktı). Bu albümler, dünya çapında 500.000'den fazla sattı ve son iki yılda iki kez "Echo Classic and Jazz " ödülünü aldı. Birkaç tanesi Grammy ödülüne aday gösterildi. Mütevazı bir yakıştırma ile “Meets” diye tarif edilen “buluşmalar”ın hepsi de, “müziği çok iyi bilen sanatçılar” eliyle yaratılmış, “melezleme sound ve ritim albenisi” ile parlıyordu ve buna eleştirmenler, “kışkırtıcı bir sıcaklık” diyordu.
Almancadaki “Klâsik” ve “Jazz” sözcüklerini, bir kelime oyunu ile birleştirerek yola çıkan “Klazz Brothers & Cuba Percussion” grubunu, Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda bir kez kaçırsam da, Çeşme Açıkhava Tiyatrosu’nda (Senfonik Salsa repertuvarıyla) yakalamıştım. Konser çıkışında ve izleyen günlerde kızımla uzun uzun konuştuğumuzu ve içlendiğimizi hatırlıyorum. “…Tematik, otantik, etnik, sırada başka ne var, kafalarında yeni proje olarak ne var bilmiyorum ama, ne yapıp edip, bu insanlara, ‘ANATOLIAN MEETS CUBA, ALLATURCA MEETS CUBA veya AEGEAN MEETS CUBA…’ benzeri bir albümün ilhamını verebilmeliyiz. Üzerinde çalışabilecekleri, ‘bizden’ bazı eserlerin nota ve kayıtlarını onlara mutlaka ulaştırmalıyız…” diye söylendiğimizi, hattâ küçük bir tarama ile taslak listeler hazırladığımızı filân hatırlıyorum.
Ve bu heyecanın, (bana göre, hâlâ da parlak olan) bu fikrin, zaman içinde “dünya telâşı” dediğimiz koşturmaya mağlup olduğunu ve “mazi”ye karıştığını hatırlıyorum.
İşte, tam da bu noktada takılıp kalmışken, Geçtiğimiz Çarşamba akşamı, İbrahim Yazıcı yönetimindeki (ve istediğinde bir Şov Orkestrasına dönüşebilen…) “OLTEN Filarmoni”nin, bu efsane topluluğa eşlik ettiği “Yılbaşı Özel Konseri”ne gittik. Bu kez “CLASSIC MEETS CUBA” vardı sahnede… Hattâ, orkestranın viyolacılarından Selen Çelik ve konuk sanatçı Yusuf Karababa’nın, konser için özel olarak hazırladıkları koreografi ile “bonus” tadında, eşzamanlı bir dans gösterisi de ekleniverdi geceye. Topluluğun, sık sık, “bu Orkestra ve Maestro ile sahne almaktan duyduğu rahatlığı, keyif ve mutluluğu” dile getirmesi gözlerden ve kulaklardan kaçmadı. Yapılan müziğin ve Grubun, AASSM’nin “büyüleyici atmosferi”ne çok yakıştığını ve daha önceki “açıkhava denemeleri”nin, bu görkemli deneyim yanında, “tâlihsiz” olarak hatırlanacağını da araya sıkıştırıverelim..
“Klazz Brothers & Cuba Percussion” için daha önce de birkaç yazı yazdım. Sanatseverlerin, meraklısının zaten çok bildiği şeyleri, “tek tek seçilmiş özgün repertuvarı, sahnedeki çizgi dışı yorumu, kusursuz müzikaliteyi ve hiç sırıtmayan çok kültürlü estetiği” tekrar anlatacak değilim. Öyle anlaşılıyor ki Topluluk, “BİS” parçasıyla bir jest yapmak istemiş Türk izleyicisine… Ya küçük bir hazırlık yaparak gelmiş, ya da “Maestro ne çalalım ?” diye sormuş olmalılar. Hangi tahmin doğru olursa olsun, “yönlendirmesi ve/ya seçilmiş eserin, vatanındaki dokunaklı yorumu” için, özel bir teşekkür de İbrahim Yazıcı’ya yollamak istiyorum.
Konserin sonuna kadar, kızımla kurduğumuz hayâl, yukarıda da bahsettiğim gibi, sadece “mazi” rengindeydi. Ne zaman ki, “Klazz Brothers & Cuba Percussion”, Güftesi Necdet Rüştü’ye ait olan (ve sözlü ilk Türk tangosu olarak da bilinen) Necip Celâl’in “Mazi” tangosunu orkestrayla birlikte yorumladı;“-MAZİ- MEETS CUBA” olmuştu benim için artık. Bakarsınız bu ilk buluşmanın arkası da gelir.
Teşekkürler OLTEN; “zarafet, biz ona yaklaştıkça, bir ufuk çizgisi gibi bizden uzaklaşıyor” tespitinize rağmen, “vazgeçmediğiniz için…” İzmir, şükran duyuyor “var etme kaygınız”a…
Paylaş